Please wait while flipbook is loading. For more related info, FAQs and issues please refer to DearFlip WordPress Flipbook Plugin Help documentation.
BİR ZAMANLAR KÜÇÜKDAĞLI’DA…
MEMLEKET…
Bir insan yedisinde neyse yetmişinde de odur derler. Karacasu’da yedisine girdim. Orada
kendim oldum. İlkokuldan sonrası gurbet işte…yad eller, yaban iller…
Memleket deyince aklıma Almancılar gelir. Temmuz’da, bayrama denk gelen günlerde
arabalarıyla gelirlerdi. Türkiye’ye her gelişlerinde büyüklere Marlboro sigara, duvar halısı, fincan
takımı, küçüklere de oyuncak araba, bebek ve çikolata getirirlerdi. Renkli camdan uzun vazolar,
Almanya’dan gelen altınrenkli kahve takımları kullanılmadan durur vitrinleri süslerdi. İki arada bir
derede kalır; Almanya’da Türk, Türkiye’de Almancı olurlardı. El mi yaman bey mi yaman, onlardan
iyi bilen mi var! Hz Alinin bir sözü vardır. “Zenginlik gurbeti vatan, fakirlik vatanı gurbet yapar”.
Biz de vatanımızda gurbetteydik..Taş yerinde ağırdır derler, insan taştan da ağır! Yerinden yurdundan
ayrılmasın fakir; sudan çıkmış balık gibi olur. Ne zaman şu Edirne türküsünü duysam, içim dağlanır.
“Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar,
Aşrı aşırı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler,
Babamın bir atı olsa binse de gelse,
Annemin yelkeni olsa açsa da gelse,
Kardeşlerim yolları bilse de gelse.
Uçan da kuşlara malûm olsun, ben annemi özledim.
Hem annemi hem babamı, ben köyümü özledim.”
Şair Kemalettin Kamu’nun diliyle; bilen birinin kaleminden nasıl da tarif edilmiş gurbet:
“Gurbet o kadar acı ki! ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı, hepsi başka biçimde.