0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

Yeni Yıl İçin Birkaç Söz

YENİ YIL İÇİN BİRKAÇ SÖZ

H er yılın ilk günü, sanki yaşam yeni başlamışçasına yaşanıyor. Oysa yaşam hiç kesintisiz sürüp gitmekte,  yanlışlarımız ve doğrularımızla harmanlanmakta.  Yaşam,  mutlulukların ve mutsuzlukların toplamı olup karşımızda durmakta.

Sevinçlerimizi tekrarlamayı düşünür müyüz, bunun için fırsatlar yaratır mıyız bilmiyorum; ama mutsuzluklardan hepimizin kaçtığını biliyorum. “Aman bu kötülük bir daha başımıza gelmesin, mutsuz olmayalım” diye çabalayıp duruyoruz.

Hele hele günümüzde;  bu yoğun trafikten, bu yoğun olaylardan, bu insan sağlığını tehdit eden olumsuz koşullardan nasıl kurtulacağımız konusunda yeteri kadar dikkatli olup bir başka biçimde yorulurken ara sıra yaşanan mutlu anların tadına da doyum olmasa gerek! Bu sebeple,  mutlu olduğumuz zamanlar uzasın gitsin, bütün yıl mutlulukla dolsun istiyor ve bir tatlı özlemin arkasına takılıp gidiyoruz. Çoğunlukla mutlu biraz da şaşkın oluyoruz. “Daha dün evimizin önünde küçücük bir çocuk olarak oynuyorduk.   Çember çeviriyorduk çocuklarla beraber. Bulutlardan yücelerdeydi uçurtmalarımız. Ne güzel, elma şekeri tadında bir yaşam sürdürüyorduk. Sonra bir delikanlı olduk. Başımız dumanlı dağlar misali yücelerde oldu. Kaf  Dağı’nın arkalarına kadar gittik. Sevgililer aradık kendimize. Bazen de  Mehlika Sultan’a âşık olup bir hayalin peşinden koştuk. Bazen okuldan kaçtık, bazen defter defter yazılar yazdık yalnız odalarımızda.

Asardın okulu her sabah
Sen de âşıktın bir zamanlar,
Geceleri sokak sokak gezerdin
Ellerin ceplerinde, yıldızları sayarak.

İnsanın sevdası on beşinde
Horoz şekerlerine güneşlere benzer,
Gülerdi tramvaylarda küçük bir kız
Bekâreti beyaz dişlerinde.

İçi kadın çamaşırı doluydu vitrinlerin,
Allık pudra, Frenk altını küpeler,
O tarihte dükkânların önünde
Dalıp giderdin.                                (Cahit Külebi)

Dalıp dalıp gider de  okyanuslardaki martılar gibi çığlık çığlığa  dillenmiş türküleri söyler dururduk yine ozamanlarda. “Hava nasıl oralarda?” diye meçhul sevgililere, meçhul dostlara seslenirdik hep beraber.

Gelip bana ağlıyorsun
Kim bilir beni kimlerden
Sorup haber alıyorsun
Ne haldeyim biliyor musun

Hava nasıl oralarda
Üşüyor musun
Kar yağıyor saçlarıma
Biliyor musun

Bildiğim pek çok doğru var
Gittiğim bir tek yolum var
Şu yürekte kaç yangın var
Biri yanar biri söner

Sn her gece rüyalarımda
Gelip bana ağlıyorsun
Bense bir türkü tutturdum
Gece gündüz söylüyorum
Duyup beni dinliyor musun

Hava nasıl oralarda
Üşüyor musun
Kar yağıyor saçlarıma
Biliyor musun

Sonrası askerdeydik, daha dün evlenmiştik. Eşimizle birlikte bir yol arkadaşlığına çıkmıştık. Çocuklarımız olmuştu. Onların da çocukları oldu.  Hayret ki hayret, ne kadar da çabuk geçmiş zaman!”

Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki
Yeni okula başlamışız
Yeni sevmişiz

Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz.

Daha doymamışız yaşamasına
Günlerimiz dün bir, bugün iki
Sakın bir şey bırakma yarına
Yarın yok ki. (Özdemir ASAF)

 

Yarın’ın olmadığını zor anlar insan. Bunun için uzun yıllar ve pek çokkk deneyim gerekir. Oysa zaman,  hiç bitmeyecek bir hazineymiş gibi dikkatsizce harcanır. Bizim zamanımızda ailelerimiz:  “Yarın’ı düşün, para biriktir, ev al… “ diye bizi hep uyarırlardı. İyi niyetlilerdi ve bizim iyi olmamızı isterlerdi mutlaka. Ama her zaman yarın gelmeyebilirdi ki!  Ertelenen mutlu anlar ne zaman yaşanacaktı?  İşte bu bilinmezdi.

Bence BİR GÜN BİR ÖMÜRDÜ, başka bir ömür yoktu ki!

Bir ömür diye tanımladığımız bir günün içinde de insanoğlu uğraşmalı, didinmeli ve de şair gibi gönlündeki Abbas’a ses edebilmeli. Gerekirse daima bitişleri anlatan akşamların başlangıcında kalp ağrısını dindirebilmeli, bir yerlerden eski sevgilileri getirebilmeli.

 

Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan…(C.Sıtkı)

Sözün özü gün içinde bir başka dünyanın huzuruna taşıyabilmeli insan kendisini. Yukarıda da dedim zor bunlar günümüzde. Geçenlerde İstanbul’daydım.  Bir insan selinin içinde, her geçen gün yok olan yeşil sırtların ortasında  o güzelim Boğaz tirşe mavi gözleriyle biraz da buruk, eski zamanların şarkısını mırıldanarak usul usul akıyordu. İnsanlar binlerce araç arasında birinden inip birine yetişebilmek için koşuyorlardı, durmadan; ama hiç durmadan koşuyorlardı.

Milyonlarca insan içinde insanlar ne büyük çelişkidir ki yalnızdılar.

Sana büyük şehirlerden bahsedeceğim.
En büyük camiler orada kurulur,
En küçük mezarlar orada kazılır
En kara yazılar orda dizilir.

Yüksek minarelerde salâ verilir,
Civar hanelerde zina edilir.
Büyük şehirlerde yalan söylenir,
Halbuki küçük köylerin mezarlığı bile yoktur.

Büyük şehirlere bağlanma Mehmet’im.
Öyle bir şehre yerleş ki,
Küçük olsun fakat bizim olsun.
Sokaklarında tanımadık yüz,
Ensesine şamar atmayacağın kimse dolaşmasın.
Her ağacına elin,
Her karış toprağına terin değsin.
Ve kuytu evlerden birinde
Senden habersiz ölenler olmasın.(B.Rahmi)

 

Huzuru yeni yılda yakalayabilmek için Bedri Rahmi’nin dediği gibi küçük yerlere mi gitmeli bilmem ki!

Aydın gibi küçük denilebilecek bir kentte oturuyor olmama karşın inanın dostlara, tanıdık yüzlere rastlamak, onlara ulaşmak pek mümkün olmuyor.   Semtler, mesafeler giriyor araya. Yazın Karacasu’daki yayla bağıma Kuşadası’nın cıvıl cıvıl tatil sitelerinin birinden gelen dostum etraftaki sessizliğe bakıp, yalnızlıktan şaşırıp: “ Burada sıkılmıyor musun?” demişti. Hayır, demiştim. Aynen yukarıdaki şiir gibi algılıyordum yaşamı.

“…sokaklarında tanımadık yüz,
ensesine şamar atmayacağın kimse dolaşmasın.
her ağacına elin,
her karış toprağına terin değsin.
ve kuytu evlerden birinde
senden habersiz ölenler olmasın.”

diye düşünüyordum. Dostların benim hemen yakınlarımda olması önemliydi benim için. Ki onlar çokk hem de çokkk değerlidirler: Nazım dostlar için ne güzel yazmış:

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.

Gözümüzün dilinden anlar,
Elimizin sırrını bilirsin.

Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.

O gider, bu gider, şu gider,
Dostluk,

Sen yanı başımızda kalırsın

Arkadaşımın şaşırdığı Karacasu yaylalarının sessizliğinde oysa ne kadar çok hayaller, insanlar gizlenir. Uçsuz bucaksız zümrüt ormanlara bakarken insanın içinde neler neler mayalanır,  bir bilinse!

Bir büyük kır bu dünya:
Gece vakti ıssız kır cin peri.
Bir baş uzanır gibi karanlıktan,
Gün ortası biri selam verip geçer,
Düşünürüm kimdi.

Tenha sokaklarda giderken yalnız,
Durdurur bir başkası beni dalgınlığımda;
Sallanır iki el, anlatır bir ağız,
Kırık dökük sözler kalır aklımda:
– Görüşelim, siz şimdi nerdesiniz?

Sisler içinde insanlar, çoğu yakınken uzak;
Bir yerden tanıyorum, ama nerden?
Ardından bakarım, köşeyi döndü mü yok:
Bir yarım rüzgar değer gider yüzüme
Eski bahçelerden.

Uykuların eşiğinde aynı şey:
Yılların ötesinden biri
Sisler içinde seslenir: -Hatırla!
Gölgeler gibi erir uzatsam ellerimi,
Buğularda.

Sisler içinde insanlar, gün ortası, geceleyin;
Hangisi gerçek, hangisi düş, şaşırdım.
Daha demin vardı, şimdi birdenbire yok
Issız bir kır akşamı
Bu benim yaşadığım.(Behçet Necatiğil)

 

Necatiğil bir kent yaşamı içindeki kendi mayalanmasını anlatmış.  Gidenleri, ayrılanları, arananları, beklenenleri; ama hemen oracıkta olmayanları anlatmış. Huzurlu muydu huzursuz muydu bu dizeleri yazarken bilinmez; ama  bir iç dünyasını, insanın kendisiyle konuşmasını pek güzel örnekler bu şiirle.

Aslında yeni yıl için bu yazıyı yazarken ben hem kendimle konuşuyorum hem de sizlerle konuşur gibi oluyorum. Gidenleri, kalanları, boncuk taneleri gibi yurdumuza, dünyaya serpilmiş Karacasuluları düşünüyorum. Yüzlerce öğrencimi düşünüyorum.  Birlikte olduğum, belli acıları, belli sevinçleri paylaştığım; aynı bayramları beraberce yaşadığım, bayram namazlarında beraber olduğum, küçücük bir kasabanın sokaklarında selamlaştığım, “Huriye Teyzeeeeeee “diye bağırabildiğim insanları  yayla bağımda, evimde düşünmeden edemiyorum. Sizleri çokkk hem de çokk özlüyorum. Özlemin buruk mutluluğunu  asırlık çamların yeşiliyle yaşıyorum.

 

Onun içindir ki sizlerle çoğalıyor ve sizlerle daha mutlu oluyorum.

Sitemizin sayacına baktığımda bazen bilinmeyen yerlerde  dostlarımızın  bizi izlediğini görüyorum. Bazen aynı anda 20 dost www.uzumunkurusu.com sitesinde buluşup paylaşıyoruz duygularımızı bir sıcak somun lezzetinde.

Bazen olmadık bir anda karşıma çıkıp : “Hocam izliyoruz sizi.” deyip beni sevinçten deli ediyorsunuz. Sözün kısası:

Yeni yıl yeni bir başlangıç.

Geçmişin yanlışlarını tekrarlamamanın  kararlılığı içinde umutlu bir başlangıç.

İçinde sevinç, içinde temiz duygular dolu olan bir yeni başlangıç.

BİR GÜN İSE BİR ÖMÜR.

YARIN VAR MI?  BİLİNMEZ.

Abbası çağır,

Eski sevgilileri çağır,

Dostları çağır,

Dostlara git,

Yaz,

Çiz,

Bağır,

Atıl.

Ne yaparsan yap yeni yılda mutluluğu mutlaka yanına çağır.

Biliyor musun YARIN belki hiç gelmeyecek.

Bugün mutlaka bir şeyler yap!

Yeni yılda hepinize önce sağlık sonra da mutluluklar diliyorum.