0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

Teşekkürler Sevenler İlköğretim Okulu, Teşekkürler Erşan Öğretmen

TEŞEKKÜRLER SEVENLER İLKÖĞRETİM OKULU

TEŞEKKÜRLER ERŞAN ÖĞRETMENİMİZ

 

Söze nereden başlamalı bilmiyorum!

Karacasu’dan mı, sanat eğitiminin öneminden mi, çağdaşlıktan mı…söz etmeliydim, bilmiyordum; ama  bir şeyi çok iyi biliyordum. İçim kıpır kıpırdı. Coşkuluydum. Keyifliydim. Bu kasabada güzel şeyler oluyor, deyip  bütün yorgunluklara, bütün yılgınlıklara şöyle bir efelenmek geçiyordu içimden. İşte oluyor, bakın şurada ne güzel şeyler oluyor diye işaret parmağımı Sevenler İlköğretim Okuluna doğru çevirmek, çocuklarımızın fotoğraflara sinen mutluluklarını Karacasu’nun üstünde bir uçurtma gibi yükseklerde çok yükseklerde uçurmak istiyordum.

Neden bu sevinç, diyeceksiniz tabii.

Anlatayım.

 

Karacasu’da son yılların en güzel haberini geçenlerde Belediyenin yayın organı olan gazetede okudum.

Haberde Karacasu’yu Sevenler İlköğretim Okulunun müzik dersleriyle ilgili çalışmalarından söz ediliyordu. Bir de bir fotoğraf vardı her şeyi pek güzel anlatan. Ellerinde keman, gitar… gibi müzik aletleri olan öğrenciler bir çalışmalarını sunuyorlardı arkadaşlarına ve de misafirlere.

Karacasu’da çocuklar, okullarında keman, gitar, piyano…  çalıyorlardı. Benim de bir zamanlar okuduğum okulda oluyordu bunlar. Bizim zamanımızda(1958’ler) Sevenler İlkokulu’nda bunların hiçbiri yoktu.

Haberi birkaç defa okudum. Gazeteyi katladım,  pardösümün iç cebine koydum. Çok çok sevindim. Düşünebiliyor musunuz bizim güzel kasabamızın çocuklarının elinde, daha bu küçücük yaşlarında keman vardı, gitar vardı, saz vardı.

Postahane’nin önünden Karşıyaka’ya doğru yürürken Abdullah Doyurum öğretmenimizle karşılaştım. Bu haberi ona sordum. O da heyecanla:  “Ooo Hüseyin Hocam bizim okulda böyle çocuklar çok.” deyince daha da sevindim. Kim bunların öğretmeni, dedim. Değerli bir arkadaşımız var, onun çalışmaları bunlar. Sanatı seven, sanat duyarlılığı olan bir arkadaş, dedi.

Gerçi daha önceleri Değerli Abdullah Hocamızla Karacasu’daki çocuklara sanat sevgisini nasıl aşılayabileceğimiz konusunu çokkk konuşmuştuk. Hatta çarşı içine bir sanat panosu kurmak için ben Aydın Belediyesiyle irtibata bile geçmiştim.

İşte bu haber tam böyle bir zamanda elmanın ikinci yarısı gibi duruverdi önümüzde.

Ne diyeyim şimdi? Bazıları kalkar da: “Ne olmuş, üç beş çocuk enstrüman çalıyormuş. Bunda abartılacak ne var?” diyebilir. Sözümüz ve her harf için tuşlara vuruşumuz zaten onlar için değil!

Sevenler İlkokulu 1949’da Karacasu insanının taş çektiği, hiçbir ücret almadan günlerce okul inşaatında çalıştığı bir okuldur. Bu bakımdan okul binası hem Cumhuriyet Eğitim Tarihi’nin hem de Karacasu’daki eğitim tarihinin çok önemli bir binasıdır ve bunun için koruma altındadır. Bu binanın girişinde bulunan BUGÜNÜN KÜÇÜĞÜ YARININ BÜYÜĞÜDÜR. İDRAK EDEBİLENE NE MUTLU! şeklindeki kitabe de 1949’lardaki Karacasuluların eğitime nasıl baktıklarının pırlanta değerinde bir başka belgesidir.

Sevenler İlköğretim Okulunun keman, gitar,  piyano çalan öğrencilerinin bizi niçin bu kadar heyecanlandırdığını sezmişsinizdir herhâlde. Sevincimizin sebeplerinde biri;  2011’de,  1949’ların nesline aynı okuldan modern uygulamalarla cevap verilmiş olmasıdır.

Gönlümün deli kuşunu bu okulun kuruluşu için önayak olan ve okula verdikleri anlamlı isimle bugünün insanlarına bir misyon da yükleyen; Alirıza Uğur’lara, Salih Alpaz’lara, Ahmet Altıntaş’lara, Osman Çilingiroğullarına uçurdum. Onların manevi varlıklarını saygıyla andım.

Sevenler İlköğretim Okulunun maziden gelen bu misyonun idraki içinde olan bugünkü öğretmenlerini de saygıyla selamlıyorum. Şunları kendi düşüncelerimi belirtmek için yazmak istiyorum.

Matematik, fen, sosyal bilimler… insan dediğimiz varlığın aklını besleyip geliştirirken müzik, resim, tiyatro, şiir ve kaliteli metinler ruhunu besler. Bu iki grup eğitimden asla vazgeçilemez.  Ne yazık ki benim öğretmenlik yıllarımda başladı bazı yanlışlıklar. 80’lerden sonra pozitif bilim dersleri daha öne çıkarken güzel sanatları temsil eden dersler daha geride kaldı. Oysa resim, müzik, drama… çocuk kişiliğinin daha kolay yoğrulmasını sağlayan; çocukların kendilerini özgür bir ortamda ifade edebilmelerini gerçekleştiren çokkk hem de çokkkk özel derslerdir. Çocuklarımız akıl almaz hayal güçlerini bu dersler aracılığıyla bizlere aktarırlar. Kendilerine güvenmeyi, yeteneklerini en güzel bir şekilde keşfetmeyi yine bu derslerle gerçekleştirirler. Bir öğrencideki Allah vergisi kulak yeteneği, taklit yeteneği, seslendirme yeteneği, ayrıntı yakalama yeteneği… bu derslerde gelişir, serpilir. Bir de iyi bir Türkçe öğretmeni, resim, müzik, spor öğretmeni bulursa o öğrenciler artık çok şanslıdırlar. Ama daha önemlisi bu etkinliklerine bol zaman üreten, fırsatlar yaratan idarecilere sahip olurlarsa inanın o okuldaki ortam hemen değişiverir. Disiplin olayları azalır, öğretmen öğrenci ilişkileri çok insani ve zarif bir şekle dönüşür. O okulda: “sadece ben demeyen paylaşan, başkaları için de üzülen, sevinen;  insan modellerini daha iyi analiz edebilen” yaşından büyük çocuklar çoğalır.

Bir taraftan müzik çalışmaları, bir taraftan resim çalışmaları, bir taraftan drama çalışmaları sürerken spor öğretmeni çocuklara spor yapmanın fiziki ve ahlaki yanlarını öğretiyor, diğer taraftan fen öğretmeni bilimin bir ulusu madden nasıl güçlendireceğini hissettiriyor, sosyal öğretmeni çocuklarımızın gönlünde, görmedikleri ülkelerin özlemini yakarken, sosyal olaylardaki sebep sonuç ilişkisinin değişmez terazisini gösteriyor. Çocuklarımız her girdikleri derste yepyeni hayallerle, yepyeni dünyalarla, yepyeni kurallarla tanışıyor; HERGÜN BİLİM VE SANATLA ŞAŞIRTILIYORLAR. Her öğrenci özgürce, ben öyle düşünmüyorum diyebiliyor. Öğrenmenin NEDEN, NİÇİN, NASIL sorularıyla başladığının bilincine varıyor. Hayal kuruyor, meraklanıyor, heyecanlanıyor, evren dediğimiz büyük matematiği ve estetiği sezmeye başlıyor.  Öğretmenine ÖĞRETMENİM diyor. Benim öğretmenim diye başkalarına da gösteriyor. Severek, özgürce ve de isteyerek.

Habere konu olan müzik etkinlikleri bu tür bir eğitim dünyasının izlerini sunuyor bize.

Bakın bu okulun Hande DİLEK isimli 8.sınıf öğrencisinin beyninde ve ruhunda soylu ve çağdaş özlemler uyanmış: “4 yıldır piyano çalıyorum. Enstrümanımı ve müziği çok seviyorum. Konservatuar okuyup Fazıl SAY gibi büyük bir sanatçı olmak istiyorum.”  diyor. Hande’ye bütün kapıları açan istersen olursun anahtarını sunuyorum.

 

Yine bu okulun 1. Sınıf öğrencisi Gülin Yağmur Imıl : “1 yıldır piyano çalıyorum. Şarkı söylemeyi ve müzik aleti çalmayı çok seviyorum. Büyüyünce müzik öğretmeni olmak istiyorum.” diyor. Bir yıldır piyano çalıyormuş Gülin yavrumuz.  O piyano çalan ellerini sevsinler senin, emi.

 

Bu güzel yavrularımızın içine bu neşeyi, bu özlemi oya gibi işleyen değerli öğretmenleri Ersan Ergün de sanat için şunları diyor:

“Dünyaya gözlerimizi daha açmadan annemizin kalp vuruşları ile dinginlik kazanır, huzur buluruz. Böylelikle ritimle tanışmış oluruz. Sonradan annelerimizin o güzel sesi ve ninnileriyle melodi ve tonları öğreniriz. Bilincine varmadan müzikle tanışmış oluruz. Daha sonra duyduğumuz şarkıları, sözlerinin anlamını kavramadan tekrarlar, melodisini yakalamaya çalışır, ilk oyunlarımızı oynarız. Dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren ise asıl eğlence başlar. Çevremizdeki cisimlere vurarak ilk kez kendi müziğimizi yapmanın tadına varırız. Hiç farkında olmadan müzikli oyunlar oynarız. İlkokul çağında gitar, keman, piyano, flüt gibi birçok enstrümanla tanışırız. Hele bir de çalmaya başlamak başlı başına bir mutluluktur.

Müzikle tanışıklığımız arttıkça, müziğin coşku, sevinç, korku ve keder gibi duyguların anlatımındaki gücünü keşfeder; bütün o duygu ve davranışları biz de öğrenir, yaşarız .”

Erşan Öğretmenim sağ ol. Diline sağlık. Çocuklarımız senin gibi bir öğretmene sahip oldukları için ne kadar şanslılar. Ne güzel anlatıyorsunuz annemizin karnında dinlediğimiz kalp sesinin, bize ilk ritim duygusunu kazandırdığını. Benim için heyecan verici yeni bir bilgi bu. Benim de öğretmenim oldunuz böylelikle.

Erşan Öğretmenim, bilir misin benimle diyalogunu sürdüren profesör, mühendis, paşa, öğretmen, başarılı esnaf, Türkiye’de marka yaratabilmiş öğrencilerim var. Onlar benim şimdiki arkadaşlarım oldu.                          www.uzumunkurusu.com isimli bir sitem var. Bu site çoğunlukla eski öğrencilerimle, şimdiki arkadaşlarımla diyalogumu sağlıyor. Sadece bu ay-daha bir haftamız var- 3600 defa okundu bizim sitemiz. Açıldığı günden beri de 125.000 kere.

Sözü sonlarsam herkese  söyleyeceklerim şunlar:

Hayallerin olacak. İnsanlar için söylenecek sözün, yapılacak işin, sonunda da ürünlerin olacak.

Sana, öğretmenlerimizin tümüne ve bütün idarecilerimize saygılar sunuyorum. Hepinize teşekkürler ediyorum.

 

Not: Okuyucularımız bu çalışmaları sürdüren  öğrencilerimize, öğretmenlerimize, idarecilerimize bir şeyler yazmak isterlerse ana menüye girerek “ziyaretçi defteri” bölümünü tıklayarak  açılan sayfayı kullanabilirler.

 

 

 

 

ERŞAN ERGÜN’ÜN YAŞAM ÖYKÜSÜ:

Erşan Ergün 1975 Ankara doğumlu. Sanat eğitimine çok erken yaşlarda başlayan sanatçı, temel ve teorik sanat eğitiminin yanında enstrüman dersleri de almış, önemli çalışma ve başarılara imza atmıştır.

Müzikoloji, sahne sanatları, opera ve orkestra eğitimi alan sanatçı, Kemal EROĞLU, Raif GÜLCAN, Sefai ACAY, Muzaffer ARIKAN, Mustafa APAYDIN ve Savaşeri KOLAT gibi değerli profesör ve akademisyenler ile çalışma fırsatı bulmuş, uzun yıllar Akademi  orkestra bünyesinde  keman ve piyano  sanatçısı olarak görev almıştır. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitim Fakültesi ile müzik öğretmenliğine geçen sanatçı Bolu, Ordu ve Adıyaman’ da müzik öğretmenliği yapmış. 2006’da Aydın Karacasu’ ya gelerek yerleşmiştir. Sanatçı hâlen Karacasu’ yu Sevenler İlköğretim Okulunda müzik öğretmeni olarak görev yapmaktadır.