0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

SEvgililer Günü İçin

İki Kadın, İki Öykü
Kayseri’de Gevher Nesibe Müzesi’ne giderseniz, müze içinde bir anıt mezarla karşılaşırsınız. Bu mezarda Gevher Nesibe Hanım yatmaktadır. Gevher Nesibe Hanım’ın çok trajik bir yaşam öyküsü var.
Gevher Nesibe, Sultan II. Kılıçaslan’ın kız kardeşiydi. Gönlünü bir sipahi beyine kaptırır. Bu, gizli bir aşktır. Sultan II. Kılıçaslan kardeşinin bu aşkını nasılsa, bir yerlerden öğrenir. Sipahi beyi ile kardeşinin birlikteliğini uygun bulmaz. Söylenceye göre sipahi beyini savaşa gönderir. Hani, oralarda bir şeyler olsun da bu birliktelik bitsin diye. Kader bu! Sipahi beyi savaşta ölür. Gevher Nesibe aşkını kaybeder. Daha sonraları ince hastalık bulur, günden güne erir, yataklara düşer.
 II. Kılıçaslan: “Olanlara ben sebep oldum, âşıkları niye ayırdım ki…” diye, çok üzülür. Gevher Nesibe ölüm döşeğindeyken ona; “Gevher yanlış şeyler yaptım. Beni bağışla, ne yapayım da kendimi affettireyim” der. Gevher Nesibe II. Kılıçaslan’dan bir tıp okulu açmasını yanına bir uygulama hastanesi yapmasını ister. II. Kılıçaslan denilenleri yapar. Büyük bir hastane onun yanına da bir tıp okulu yaptırır. Kardeşi Gevher’in naşını da bu binanın içinde, bir türbede gömer.
Bu acı aşk öyküsünün sonunda bütün insanlara hizmet veren bir okul ve hastane birlikteliği doğar.
Şimdi bu yaşam öyküsünü o günlerde bırakalım, daha yakın zamanlara, 1915’lere Karacasu’ya gelelim.
I.Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam etmektedir. Devlet cepheye durmadan asker sevk etmektedir. Dedem Hafız Hüseyin de askere çağrılır. İki çocuk babasıdır. Babam, ninem Hafize’nin karnında 5 aylık bir bebektir. Evden ayrılık zamanı geldiğinde herkesle helâllaşılıp kapıya yönelinir. Bizim oralarda avlu kapısı dediğimiz dış kapıya gelindiğinde karısı Hafıze’yi yanına çağırır. İki çocuğu; Hüseyin’i ve Fatma’yı son kez öper Karısının karnındaki görmediği yavrusunu hayal eder. Hafize’nin gözleri yaşlıdır. Dedem Hafız Hüseyin, kendini toparlar ve karısına: “Hafize, savaşa gidip dönmemek de var. Savaşta ölüp sana dönemezsem kesinlikle evlenmeyeceksin! Çocuklarımı başkasının sofrasına oturtmayacaksın.” der. Ninemin mintanının iki yakasından tutup mintanın yakasını yırtar. “Evlenirsen, iki elim iki yakanda olacak öbür dünyada. ” der, çıkar gider. Gidiş o gidiş Dedem Hafız Hüseyin şehit olur hem de karısına yazdığı son mektubu Karacasulu Hacı Arab’a ulaştırmak isterken, onun gözleri önünde…
Gevher Nesibe’nin ağırbaşlı, soylu aşkı bir hastalık, iki ölümle bitmişti. Şimdi, Hafıze’nin aşkı nasıl sonlandı diye sorarsanız onu da anlatayım:
Hafize, Hafız Hüseyin’in dediğini yaptı. Hiç evlenmedi. Üçüncü çocuğunu doğurdu. Adını Ali koydu. Ali babasının yüzünü hiç görmedi ve dünyada bir defa bile kimseye baba diyemedi. Anası Hafize’ye çok iyi baktı. Onu pamuklar içinde tuttu. Anasına öf bile dedirtmedi. O şimdi annesinin yanında, inşallah annesiyle birlikte Cennet’te.
Hafıze, Hafız Hüseyin’i hatırladığında: “Gözü kör olmayasıca Üsen (Hüseyin), bu gada (kadar) erken bırakıp gitmenin ne âlemi vardı?” deyip de bir offf çekerdi.
Şimdilerde ne Gevher Nesibeler, ne Hafizeler yaşıyorlar. Onlar toprak oldular gittiler, bu güzel dünyadan.
 Kendileri gitti; dürüst sevgileri, tarif, edilmez sadakatleri, hiçbir şeyle ödenemeyecek özverileri uluorta seslendirilemeyen aşkları kaldı yadigâr.
Bu günlerde televizyon kanallarında Sevgililer Günü ile ilgili birçok konuşmalar yapılıyor. Onları dinlerken Anadolu’nun ve bütün dünyanın namuslu, özverili, sadık kadınlarını düşünüyorum.
Temmuz sıcağında çapa yapan kadınlarımızı, elma bahçelerinde elma toplayan bacılarımızı, soframızı evimizi toparlayan, hep destekleyenimiz olan eşlerimizi, bizi doğuran analarımızı büyük bir sevgiyle ve borçluluk duygusuyla yüceltiyorum. Onları sevgilerinden, özverilerinden, sadakatlerinden ağırbaşlı aşklarından dolayı ulaşılmaz buluyorum.
Ölen kocasının ardından, damadına: “Yavrum, Allah başkasını nasip etmesin. İnşallah öbür tarafta tekrar buluşacağız” diyen büyük sevginin, acılı ama umutlu bekleyişin karşısında eğiliyorum.
Okuyan, demokrat, özverili, sadık genç kızlarımızı, birbirlerine saygılı sevgilileri hayranlıkla izliyorum.
Kadını ve erkeği et’leştirmeyen, onlara ödev, namus, sadakat, özveri, sevgi, şefkat gibi erdemleri yükleyen anlayışları ve bunların konuşulduğu Sevgililer Günlerini seviyorum.