KARACASU DİYE DİYE YAŞANILAN BİR HAYAT “Karacasulu olarak nasıl bir kültürümüz var, maddi kültür varlıklarımız, manevi kültür varlıklarımız nelerdir, bunların bir envanteri yapılmış mıdır, kültür varlıklarına neler eklemişiz, neler üretmişiz?” 2014 yılında yayımlandığı Karacasu Diye Diye isimli kitabının giriş bölümünde bu soruları soruyor Hüseyin Kuruüzüm. Ve biliyoruz ki bu soruyu cevaplamak için kendi payına düşenleri fazlasıyla yapıyor. Karacasu kültür varlıklarına dair bir söyleşme ortamı yaratmak ve bu kültür varlıklarını tanıtmak, gelecek kuşaklara aktarmak için kâh bir mezar taşını kâh bir eski bir fotoğrafı… kendine konu ediniyor. Karacasu’nun kültürel zenginliklerini ortaya çıkarıp bunları gelecek kuşaklara aktarmak için cansiperane didiniyor. Karacasu’yla ilgili bugüne kadar beş kitap yazmış olan Hüseyin Kuruüzüm’le Karacasu’nun gündelik yaşamına ve bir çok önemli detayına yer verdiği Karacasu Diye Diye isimli kitabı çerçevesinde bugüne kadar yaptığı çalışmalarını, hayallerini ve tabii ki Karacasu sevdasını konuştuk. Doğma büyüme Karacasulunun bile bir başka Karacasu ile tanışmasına vesile olan ve Karacasu’ya bir başka gözle bakmayı sağlayan Karacasu Diye Diye isimli bu yeni kitap her Karacasulunun ve yerel kültüre meraklı herkesin okuması gereken bir kitap. Hüseyin Kuruüzüm’ün dediği gibi vatanı sevmek önce kendi köyünü, kasabanı, ilçeni yani yereli sevmekten geçiyor. -Hocam, Hüseyin Kuruüzüm dediğimizde emekli Türkçe öğretmeni, araştırmacı, yazar, vakıf kurucu insan gibi birçok kimlik çıkıyor önümüze. Peki, Hüseyin Kuruüzüm nasıl tanımlıyor kendisini? Dünyanın belki de en zor sorularından biri bu. Yunus Emre ne der? İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. ‘Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz’ dediğiniz zaman o nedenle zorlaşıyor sorunuza cevap vermek. İnsanın kendini tanımlaması için kendini bilmesi gerekir. Bu da zor ve iddialı bir şey. Fakat somut verilerle hareket edersek öğretmenliği çok seviyorum. Öğrencilerini çok seven onları hâla özleyen, onlarla buluşan, konuşan bir öğretmenim çok şükür. Amma bunun yanında Karacasu’yu da çok seven bir Karacasuluyum. Karacasu’yu sevmek sözle değil eserledir sözünü 1949’da yaşayan Karacasulular yazmışlar bir mermer üstüne. Yani seviyorsan, Karacasu’ya vereceksin, Karacasu’dan almayı düşünmeyeceksin. Biz de öyle yapmaya çalışıyoruz. Karacasu’nun kültür varlıkları nedir, bu kültür varlıkları aman kaybolmasın aman bunları bir yerlere yazalım, yazalım ki gelecek kuşaklar bunları okusun diye telaşlanıyoruz. Gezdiğim, gördüğüm bütün yerlerde ne kadar güzellik varsa Karacasu’da olsun istiyorum. Bir tutku bu. Bu tutkuyla yaşama tutunuyorum. İşe yaramaya çalışıyorum. HERKES KENDİ KASABASINI SEVERSE KÖYÜNÜ SEVERSE ASLINDA HERKES VATANINI SEVMİŞ OLUR. -Hüseyin Hocam, Karacasu’ya olan bu tutkunuzu ne ile açıklıyorsunuz? Bazen kendi kendime soruyorum: “Niye bu Karacasu tutkusu?” Burası altı bin nüfuslu küçük bir yer. Herkesin denizlere koştuğu, lüks otellere gittiği, kayak için dağlara çıktığı, yurt dışlarına gittiği bir ülkede, ben geliyorum, Karacasu Yaylası’nda bir ev yapıyorum. Bütün yazlarımı, bayramlarımı… Karacasu’da geçiriyorum. Karı-koca hemen hemen tek başımıza oturuyoruz Yayla’da. Ben de sordum bu soruyu: niye bu Karacasu sevdası, diye. Bu kasabada beni büyüleyen demek ki bir şey var. Çocukluğumun sokakları, yaşayış biçimleri, anılarım bu kasabada. Komşularımız, ağabeylerim, amcalarım bu kasabada. İçimdeki Karacasu, dışımda, burada yaşıyor. Karacasu sevgisinin arkasında olan esas zeminde ise ülkeyi sevme duygusu yaşar. Yani herkes kendi kasabasını severse, köyünü severse aslında herkes vatanını sevmiş olur. Sıla-i rahim diye bir kavram var. -Hüseyin Kuruüzüm Karacasu’ya ne katmıştır? Bu sorunun cevabını- bu kasabaya dair gayret eden herkes için- zaman belirleyecek. Bugünkü insanların değerleri yargıları tabii ki önemlidir. Öğrencilerimden zaten şüphem yok. Ama yansız düşünen insanlar benim bu kasaba için hangi gayretler içinde olduğumu beş tane kitabıma bakıp değerlendireceklerdir. Bu kitapların değeri ne olursa olsun bilinmeli ki bu beş kitabın her satırı Karacasu’nun iyiliği için yazıldı. Alın teri Karacasu için döküldü. Bu kitapların ve araştırmaların parası onun için bulundu. Geceler Karacasu için harcandı. Ortaya beş kitap, gazetelere yazılmış onlarca yazı, onlarca röportaj ve televizyon konuşması… çıktı. Bunlardan son çıkan kitabım Karacasu Diye Diye’den söz edecek olursak bu kitap konservatif bir çalışmadır. Tutan, bloke eden, koruyan, saklayan… Yemezzade Süleyman Rüşdî çalışmamız Karacasu için çok hem de çok önemli bir çalışmadır. Kütahya Üniversitesi bu konuyu bir doktora tezi olarak incelemiş ve 600 sayfalık bir doktora tezi üretmiştir. Muğla Üniversitesi’nden bir doçent kardeşimiz de yeni çıkacak hayli kapsamlı bir edebiyat isimler sözlüğüne YEMEZZADE SÜLEYMAN RÜŞDÎ maddesini yazmıştır. Benim çalışmam değerlidir, demiyorum; ama Süleyman Rüşdi Karacasu için çok değerlidir. Gazi Osman Akhan’ın anılarını toplayan bir çalışmam-bir er’in savaş onuları olması bakımından- belki de Türkiye’de ilktir. Karacasu’da Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitabeleri başlıklı çalışmamız ise Kasım 2015’te kitap hâline gelecektir. Ve inşallah ömrümüz vefa ederse Karacasu Albümü diye bir çalışmamız olacak. 1938’den başlayıp 2015’lere kadar gelen Karacasu fotoğraflarını yani 77 senelik bir zaman aralığını belgeleyen bir fotoğraf arşivimiz var. İnşallah bunları da bir albüm hâline getireceğiz. Bu yüzden Hüseyin Kuruüzüm Karacasu’ya ne katmıştır dendiği zaman sadece bunları söyleyebiliyorum. Vakıf kurma, Yüksekokul kuruluşuna katılma, 8 festivalin organizasyonunda, sunuculuğunda çalışma gibi çalışmalarımız da var. Ayda 14.000 kişinin okuduğu www.uzumunkurusu.com sitesini de unutmamak gerekir. Bunlar bir Karacasu severin kendi bildiğince , mütevazi çalışmalarıdır sadece. Kendimce, sessizce çalışıyorum. Ama şunu umuyorum: bundan elli sene sonra, yüz sene sonra araştırmacılar Karacasu’yla ilgili bazı konuları araştırmak istedikleri zaman bazı kitaplara gideceklerdir. O kitapların içinde inşallah biz de olacağız. Ben, bundan içtiğim su kadar eminim. ‘BEN KARACASU’NUN ANLATILMAYA DEĞER OLDUĞUNU DURMADAN ANLATMAYA ÇALIŞIYORUM.’ -Karacasu Diye Diye isimli kitabınıza gelirsek… Niye Karacasu Diye Diye, önce onu açıklayayım. Kitabın adını ‘Leyleğin ömrü laklakla geçermiş’ koyacaktım. İronik olsun dedim.Kendi kendime güldüm. Kendi kendime gelin güvey oluyormuş, boş işlerle uğraşıyormuşum gibi geldi! Öyle ya kitaplarımızı harıl harıl okuyup da: Şu konu ne, bu konuda ne düşünüyorsunuz, diyen mi var? Bir teşekkür eden mi var? Kitabın, kültür çalışmalarının önemi üstüne kafa yoran mı var! Hepsine eyvallah deyip geçiyoruz. Biz de Karacasu diye diye bir ömür geçiriyoruz. Duygusallığı, sitemi bırakırsak; Karacasu diye diye bir ömür geçti, geçiyor demek istedim. Kitabın içerisinde on bir tane benim dışımda yazan arkadaş var. Bunlardan sekiz tanesi Karacasu çocuğu. Burada yetişmiş, bu coğrafyayı solumuş, bu coğrafyayı hissetmiş, eli kalem tutan insanların yazıları var. Bir de Karacasu’yla hiçbir ilgisi olmamış 1940’ta Karacasu’ya gelmiş bir gazetecinin yazısı var. 1957’de Karacasu’yu gezmiş bir edebiyat öğretmeninin gözlemleri var. Zehra Ünüvar gibi çok önemli bir çocuk hikâyeleri yazarının Karacasulu çocuklar hakkında yargısını içeren anısı var. Bir Karacasulu senatörümüzün nefis bir Karacasu öyküsü var.Onların dışında benim 28 kadar yazım var. Mösyö Herve röportajı var. BİR FRANSIZ BİLE KARACASU’YA FRANSIZ KALAMAMIŞ. BİZ DE KALMAMALIYADIK. KALSAYDIK, AYIP OLMAZ MIYDI? -Kitabı yazma sebeplerinizi nasıl anlatırsınız? Karacasu’yla ilgilenen insanların Karacasu sevgilerini beslemek için ben bir site kurdum. Adı da www.uzumunkurusu.com. Bu sitede yazdığım yazılar var bu kitapta. Oraya gönderilmiş yazılar var. Bunların hepsi Karacasu’ya dairdi. Fakat sonra baktım, bunların hepsi sanal ortamda. Öyle bir an gelecek belki bir tuş, belki benim ölümüm onların kaybolup gitmesine sebep olacak. Yani bunlar niye kaybolsun ki? Niye saklamayalım ki? Neticede bu kaybolma riski karşısında bunların hepsini toplayalım eskilerin tabiriyle iddialı olacak; ama bir Karacasu gül destesi yapalım, dedik. Öyle olsun ki içinde sade insanlar olsun, içinde ayakkabıcılar olsun, Karacasulu şairler olsun. Karacasulu Tatlı Halil Dede olsun. Karacasulu Şevki Abi olsun. Onlarca Karacasulunun ismi var bu kitapta. Fotoğraflar var. 1938 yılına ait Karacasu fotoğrafı var. 1932 Karacasu Belediye fotoğrafı var. Onlarca fotoğraf ve insan yüzü var. Karacasu bizim için nüfusu az olsun, çok olsun fark etmiyor. Niteliği farklı bir yer Karacasu. Anlatılmaya değerdir Karacasu. Ben Karacasunun anlatılmaya değer olduğunu ömrümce anlatmaya çalışıyorum. Mesela bir Fransız var. Mösyö Herve. 5 yıl Karacasu’ya gelmiş, beş yılın bazı aylarını Karacasu’da geçirmiş. Kitapta onun tespitleri var ve benim tespitlerimle bire bir örtüşüyor. Ama bir Fransız’ın gelip de bir Karacasulunun gördüklerini görmesi çok enteresan bir şey. O bile Fransız kalmamış Karacasu’ya. Biz de Karacasu’ya Fransız kalmadık bütün ömrümüz bununla geçti. -Karacasu Diye Diye isimli kitabınız nasıl tepkiler aldı? Kitap kütüphanelere gitti. Bana finansörlük yapan dostlarım bu kitabı müşterilerine dağıttılar. Üst düzey bazı şirketler dağıttı. Bu da Karacasu’nun tanıtımı açısından iyiydi. Özellikle Karacasu’da olmayanlar için gurbet akşamlarında ellerindeki kitap oldu bu kitap. İnsanlar tanıdıkları, bildikleri yerlerin eski hâllerini gördüler. Yakınlarını gördüler.Bu kitapla anılarını tazelediler. Karacasu’ya aidiyetlerini daha da pekiştirdiler. Ben isterdim ki bu kitap için olumsuz gördükleri yerleri de söylesinler. Böyle bir şey duymadım. Belki de şundan: kitabın içinde kimseyi kıracak, üzecek bir şey yok. Kültür konuları, sıcak konular, duygusal konular var. Hemen aklıma geldi, kaçırmayayım: Mesela 1965’lerde Bozdoğan’dan Karacasu’ya göçen ve bizim Karıncalı Dağı’ndan aşağıya jeeple inerken elektrikleri görüp şaşıran bir kızımızın hikâyesi var burada. 1957’de Karacasu’ya bir edebiyat öğretmeni gelmiş. Karacasu’nun sokaklarını anlatıyor, dokuma tezgâhlarını anlatıyor. Sonra benim araştırmam var. 1957’de boya ve apre fabrikasının kuruluşu ve iki yıl içinde bu işletmenin iflas edişinin, bir ailenin trajedisinin öyküsü var. -Gelecek çalışmalarınız hakkında neler söylemek istersiniz? Biz sadece öneririz, hayal kurarız. Bütün bilim hayalle doğmadı mı? Bütün felsefeler hayalle doğmadı mı? O yüzden hayal eden adamları dışlamak, görmemezliğe gelmek gibi neğatif ve ilkel davranışlar yerine hayal eden adamları anlamak gibi sağlıklı vizyonlar toplumları ileriye götürür, diyoruz. Karacasu’nun çok değerli evlatları var. Hele hele 30 yaş altı o kadar seçkin evlatları var ki tarif edilemez. Bu röportajın teması dışına çıkacak diye anlatmıyorum onların çalışma alanlarını. En büyük özlemim Karacasu’nun çok özel insan malzemesini Karacasu’ya tanıtmak ve onların bilgi ve becerilerini Karacasu’ya kanalize edebilmektir. Karacasu bu servetini görmelidir, diye düşünüyorum. Karacasu’ya dair yazan herkesi teşvik ediyorum. Yazın, çalışın, okuyun, kazanın diyorum, konuştuğum pırıl pırıl Karacasu insanlarına. Bana gelince: Birinci planda Karacasu’da Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitabeleri isimli kitabım çıkacak. Bu da Karacasu’ya dair beşinci kitabımız olacak. Yine ömrümüz vefa ederse Karacasu Albümü oluşturacağız. Sırf fotoğraf olacak o. En büyük hayalim de www.üzümünkurusu.com da beni izleyenlerle satır satır, harf harf iletişime devam etmek. Yani şu: www.üzümünkurusu.com’un da bir gün biteceğini biliyorum. Kapa parantez olacağını biliyorum. 1763 tarihli Evyakan Çeşmesin’nde Hacı Hüseyin Allah’tan hayırlı işler için fırsatlar ister. Ben de Allah’tan güzel işler için fırsatlar istiyorum. Uzun ömür değil, fırsat. Karacasu için yapılacak o kadar çok iş var ki: Elimizde 1890-1917 Şer-i Sicilleri var. Yani o zamanın mahkeme kayıtları var. Yayımlanmak için bekliyor hâlen. Yayınlandıktan sonra yorum yapacak bilim adamlarına ihtiyaç var. Finansör bekliyor. Destek bekliyor. Yetişmiş eleman bekliyor. Fatih Dönemi’nden bugüne kadar Osmanlı Tahrir Defterlerini bir arkadaşım inceledi. Yayınlanmak için bekliyor. Kuvayı Milliye Nazilli Kongresi Başkanı Karacasulu Mustafa Hulusi Özer’in yaşam öyküsü bekliyor. Karacasu içinin tarihî gerçeklere uygun şehir tanzim projeleri bekliyor. Tarihî ve sanat değeri olan Karacasu mezar taşlarının incelenmesi ve kitaplaştırılması bekliyor. Yapılması gereken Karacasu’ya dair sempozyumlar, paneller var, bekliyor. Kurulması gereken kent arşivi konusu var. Saymakla bitmez. Hayaller bunlar. -Karacasu Vakfı’nın Önemli Bir Kurucususunuz. Bir şey demek ister misiniz? Karacasu’da Fatih Dönemi’nden beri vakıflar vardı. Bunlar önümüzdeki yıllarda bir kitapta zaten görülecek. Ancak Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Karacasu’da kurulan ilk vakıf Karacasu Vakfı’dır. Vakıf, kurulduğu zaman, tarihin içinden akıp gelen Karacasu’daki vakıf geleneğini çok iyi yakalamıştır. Halkımız da büyük destek vermiştir. Sözü uzatmak istemiyorum. Kısa söylemek istersem Karacasu Vakfı Karacasu için kurulmuştur. Hacet kapısı, bilgi kapısı, kardeşlik kapısı olsun diye kurulmuştur. -Okuyucular kitaplarınızı nereden bulabilirler? Para kazanma gibi ticari bir amacımız olmadığı için kitapçılarda satılmıyor. Kitaplarımızı merak eden okumak isteyen olursa Karacasu’da Yorgancı Ahmet Konuklar’ın dükkânında bulabilirler. Gazi Osman Akhan’ın Savaş Anıları isimli kitabımızın Milli Eğitim Müdürlüğünce verilmiş okullara tavsiye belgesi var. Parayla satışa karşıyım. Kitapçı değilim ki… Sadece var olan kültür meselelerini bir yere toplayıp onu halkımıza tanıtmak isteyen, göstermek isteyen bir mizacı sergiliyorum. Kitaplarımın basımında maddi destek sağlayan Karacasu evlatlarına, değerli öğrencilerime çok teşekkür ediyorum. Onlara hiçbir zaman borcumu ödeyemem, diye düşünüyorum. Bu röportaj için de SES gazetesine ve size çok teşekkür ediyorum. Kutu içinde ‘AÇ PARANTEZ KAPA PARANTEZ. DOĞUM TARİHİ ÖLÜM TARİHİ. ORTADAKİ NE Kİ?’ Behçet Necatigil ne güzel söyler: “Aç parantez, kapa parantez” diye. Yani doğum tarihi, ölüm tarihi. Bu ikisinin arasındaki ne ki? O aralık; boşluk da olabilir, anlamsız, değersiz olabilir. Fakat siz iki tarihin arasını insanlık için, kendi dışınızdakiler için ne kadar güzel şeyler ve kalıcı şeylerle doldurabilirseniz aradaki ne ki, demezsiniz. Aradaki bir şeymiş dersiniz. O yüzden hayat nedir dense ‘aradaki boşluk yani doğum ölüm arası zaman bir değermiş’ demek için sürdürülen bir çabadır şeklinde açıklanabilir bence. Hüseyin Kuruüzüm Kimdir? Karacasu’da doğdu. Karacasu Lisesi ve Karacasu Meslek Yüksekokulunda Türkçe Öğretmenliği yaptı. 1990’da Karacasu’da yılın öğretmeni seçildi. Karacasu Vakfının ve Aydın Yazarlar, Şairler Derneğinin Kurucu üyesidir. Aydın İli ve İlçeleri Kültür ve Eğitim Derneğinin Aydın temsilcisidir. Kurtuluş Savaşı’nda Aydın’daki mücadelenin ilçeler ve il bazındaki ayrıntılarını araştıran altı kitabın hazırlanmasında çalıştı. Karacasulu Yemezzade Süleyman Rüşdi’nin eserlerini araştırarak buldu ve Karacasu’ya kazandırdı. Karacasu’daki Osmanlı Dönemi eserlerinin okunması çalışmalarına katıldı, bu kitabeleri günümüz diline uyarladı. Karacasu aidiyetini pekiştirmek ve Karacasulularla iletişimi sürdürmek amacıyla www.uzumunkurusu.com isimli siteyi kurdu. Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları yayımlandı. Üzümün Kurusu, Yemezzade Süleyman Rüşdi, Gazi Osman Akhan’ın Savaş Anıları, Karacasu Diye Diye, Milli Mücadele Döneminde Aydın(sadeleştirme, yayına hazırlama) olmak üzere beş çalışması vardır.