0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

SAMAN EVLERDE BİR HAYAL SAKLI

  SAMAN EVLERDE BİR HAYAL SAKLI

 

 

Aydın Germencik Hıdırbeyli Mahallesi’nde Avustralya’dan Jason Noble ile İstanbul’dan Sirem Noble bir hayali ve bir yaşam felsefesini gerçekleştirmek için uğraşıyorlar.

İlginç hayat hikâyeleriyle oluşturulan idealler, kaderin yan yana getirdiği iki insan, Hıdırbeyli Mahallesi’ni biraz yüksekçe bir seki üstünden seyreden bir yerde oluşturulmaya çalışılan bir tesis ve aranan sakin, huzurlu iddiasız bir hayat.

Saman balyalarıyla yapılan binaları gördüğümüzde her ne kadar saman evler bizi şaşırtsa da nedenlere, niçinlere girdiğimizde gerçek şaşırtıcı hayallerin başka şeyler olduğunu anlıyoruz.

Hikâyemize veya isterseniz yazımıza Sirem Hanım’ı ve Jason Bey’i tanıtarak giriş yapalım:

Sirem Hanım İstanbulludur ve hukuk fakültesini bitirmiştir. Her okulu bitiren gibi o da kendine iş arar. Ancak iş hayatında  İngilizcenin ne kadar gerekli olduğunu anlayarak dil öğrenmek için İngiltere’ye gider.  2 sene kadar çocuk bakıcılığı yaparak İngilizcesini geliştirir.

Jason Noble ise Avustralyalıdır. İngitere’de doktorasını yapmaktadır.

İki insanın kaderi,  birlikte örülen bir hayat biçimine dönüşür. İki genç İngiltere’de evlenirler. Jason Noble üniversitede öğretim üyesi olarak çalışır. Sirem Hanım da dar gelirli İngilizlere sosyal danışmanlık hizmetlerinde çalışır. Yaşam onlar için güzelliklerle sürüp giderken 2008’de İngiltere’deki ekonomik krizden etkilenirler. Devlet, bütün  üniversitelerden desteğini çekince üniversiteler zor duruma düşerler; öğrenci sayıları azalır, ekonomik sıkıntılar ve tabii devamında tedbirler gelir ve Jason Noble üniversitedeki işini bırakmak zorunda kalır.

Ekonomik zorluklar içinde yaşamanın ruh sağlıklarını bozacağını düşünen Noble ailesi yeni arayışlara girer. Ne yapabiliriz, nerede mutlu olabiliriz diye düşünürler. İngiltere’den gitmenin en doğru karar olacağında anlaşırlar. Evlerini, arabalarını satarlar.

“Ya Türkiye’ye ya da Avustralya’ya gidelim” diye düşünürler. Sirem Hanım Avustralya’ya gitmeyi seçse de ellerindeki paranın tümüyle orada uygun bir dünya kurmak olası değildi. Sonra Türkiye’ye yerleşmeyi düşündüler. Sirem Hanım’ın ailesi  Türkiye’de olduğu ve gelip gitmelerinin kolay olacağı düşünülerek “Türkiye’de yaşayalım” dediler.  Amma Türkiye’de hangi işi yapacaklardı?

Gerçi Türkiye’ye karı koca sıkça gelmişler ve doğadan, denizden, güneşten, tarihî varlıklardan çok etkilenmişlerdi. Kendi anlatımlarıyla söylersek: “Türkiye’de geçirdikleri her tatil sonrası Türkiye’den ayrılamıyorlardı. Her tatil dönüşü İngiltere’ye vardıklarında ayrılığın sıkıntılarını yaşıyorlardı.

Esas konu ne iş yapacaklardı Türkiye’de?

“Öyle bir iş yapalım, öyle bir yer kuralım ki o yer, o tesis hem iş yerimiz olsun hem de evimiz” . Jason Noble  misafirleri çok iyi ağırlayan, mutfak becerileri olan bir insandı. Bu yeteneğini niye değerlendirmeyelim diyerek Türkiye’de hem bir işletme hem de evleri olacak tesisi kurmak için yer aramaya başladılar. Çeşitli yerlere baktılar. Germencik Hıdırbeyli’de, içinde zeytin ve yemiş ağaçları olan ve bir tesis kurabilecek kadar bir yer aldılar. Beş dönüm kadardı. Bir zeytinlik içinde ovaya ve Hıdırbeyli köyünün tümüne bakan bir yerdi burası.

Yer temin edilmişti. Nasıl ve hangi metotla binalar yapılacaktı. Çevrenin koşullarına göre, özgün bir yapı modeli nasıl inşa edilebilirdi?

Bay Noble ve Bayan Sirem çeşitli ülkelerde yaratıcı fikirlerle ve bizzat sahipleri tarafından yapılan ev modellerini, uygulamalarını zaten çok zamandır televizyonlardan,yayınlardan izliyorlardı. Ahşap, taş, kerpiç evler yapanlar vardı. Onlar maliyet, izolasyon, hafiflik gibi sebeplerle saman evler yapmaya karar verdiler.

Saman balyaları üst üste konularak duvarlar yapılacak, ahşap, kum ve kireçten başka malzeme de kullanılmayacaktı. Bütün inşaatı ve yeni binalar içinde sonra kullanılacak masaları, karyolaları, gardıropları, sehpaları, sandalyeleri yani her şeyi karı koca yapacaklardı. Bazen amele, bazen yapı ustası, bazen marangoz olacaklardı. Mesela keresteciye 5×10, 10×10, 20x1o ölçülerinde sipariş verecekler fakat bunların zımparalanması, kesilmesi, çakılması, bir şekle dönüştürülmesi, cilalanması hep  onlar tarafından yapılacaktı.

Her ev önce ahşap iskelet olarak kuruluyor, bu iskeletin bütün duvarları saman balyalarıyla oluşturulup ortaya çıkan saman duvarların ön ve arka yüzleri sadece kireç ve kumla karılmış sıva ile sıvanıyordu.

Gece gündüz süren çalışmalar 2,5 yıl sürdü. Bu 2,5 yıl sonunda bir kabul salonu, bir mutfak, modern bir yüzme havuzu,4 tane de ev yaptılar.

Yaşam alanlarının tümü izole, nemsiz, kimyasalsız yani insan doğasına azami oranda uygundu.

Aydın’ın bir köyüne gelen, kimseyi tanımayan, saman nereden alınır, marangoz nerededir, belediye de işlemler nasıl yapılır ,elektrik nasıl sağlanır bunların hiçbirini bilmeden çıkıp gelen  iki kişi.

Tek güçleri hayalleri özlemleri olan iki kişi . Yapıyı değerli kılan bir çok özellik olsa da en değerlisi bu iki kişinin hayallerinin ve özlemlerinin peşinden gitmek ve bunları gerçekleştirmek için gösterdikleri azim olsa gerek.

Güzelliklerden birisi de Noble ailesinin bütün bu zorlukları aşmada Aydın’da mühendisinden, teknisyeninden, marangozundan tutun da herkesin onlara içtenlikle yardım ettiklerini anlatması.

Hıdırbeyli’deki bu çalışmalar İngiltere’de Channell 5 kanalında sunulan “Our Dream Hotel” programının dikkatini çeker ve bu kanal inşaat aşamasındaki bütün çalışmaları 1 saatlik bir program hâline getirir. Onları Türkiye’de hiçbir kanal veya yayın organı fark etmemişken çalışmaları İngiltere’de, Avustralya’da, New Zellanda’da, İsveç’te 6 serilik bir programla “sıfırdan ev yapanlar” grubunda anlatılır. Daha sonraları Türkiye’den CNN tanıtıcı bir yayın yapar.

Bugünlerde ise bir taraftan bahçelerinden sağladıkları zeytinlerden elde ettikleri zeytinleri soğuk sıkımla yağa dönüştürüp satıyorlar; zeytin ve incir üretimlerini markalaştırmaya çalışıyorlar. Bir taraftan da 6., 7., evlerin inşasına devam ediyorlar.

Yağmurun şakır şakır yağdığı bir günde çoktan beri görmeyi düşündüğüm Samanevler’e vardığımda İlk kez gördüğümüz bir hanım karşıladı bizi. Meğer Sirem Hanım’mış. Sıcak, misafirperver ve alçakgönüllü bu hanımefendi bizi rahatlattı ve yağmurun altında bizim taksiden inmemizi bekledi. Bizi içeriye aldı devamında da sıcacık çaylar ikram etti. Biz çaylarımızı içerken yukarıya yazdığım konuları söyleştik. Yeni insanlar, hayaller…tanıdık.

Zeki, sıcak, kıpır kıpır bir hukukçu olan Sirem Hanım’ın insancıllığı, coşkusu; yaşamdan, zorluklardan şikâyet etmeyişi ne kadar özgün.   İşçiliğini, otelciliğini, aşçılığını velhasıl hayallerini yaşatacak ve devam ettirecek her şeyi o kadar rahatlıkla kuruntusuz anlatıyor ki bizlerden de onun gözlerine ve ruhuna takdirlerimizi anlatmaya çalışan duygular akıyor.

Bir insan bu kadar iş disiplinine sahip olur, bir insan işte bu kadar çalışkan, özverili olur, bir insan bu kadar idealleri için yaşar deyip bu Konya Ereğili’den çıkıp İstanbullarda okuyan, Avustralyalı bir üniversite mensubuyla evlenen ve yaşam öyküsünü Eğe’nin zeytin dallarıyla süsleyen Sirem Hanım’ın önünde saygıyla eğiliyorum.

“Hayat para değil başka şeyler de var”  diyen Sirem Hanım’a bırakıyorum sözlerimi. Bakın o ne diyor:

“Hayatta her şey para demek değildir. Biz burada kendi önümüze koyduğumuz, bilerek seçtiğimiz, beğendiğimiz, hayal ettiğimiz bir yaşam sürdürüyoruz. Asla şikâyetçi olmadık. Bu yaşam tarzımızda kendi kararlarımızı kendimiz özgürce alıyoruz.  Kuşlarla, böceklerle, ağaçlarla, çiçeklerle ve en önemlisi onlardan biri olarak yaşıyoruz.

Para asla hedefimiz değil. Lâzım olduğu kadar, vasat bir yaşamı sürdürecek kadar paramız olsun isteriz. Sorumluluğunu aldığımız hayvanları besleyebilmeyi istiyoruz. İsrafı, çöpe atmayı sevmiyoruz. Yeşil alanları çok seviyoruz. Çevreye saygılıyız.

Gençler hep apartmanları istiyorlar. Işıklı yerleri seviyorlar. Toprakla ilişkilerini kesmemeliler. Atadan dededen yerleri kaldıysa o topraklarda kendi evlerini kendileri yapsınlar. Doğa ile iç içe yaşayabilecekleri hayaller kursunlar. Binlerce lira harcayarak düğünler yapıyorlar. Oysa bu paralarını hayallerine ayırsalar ne güzel olurdu.”

Bunları dinlerseniz şimdiki gibi siz de okursanız düşünmekten başka yapılacak bir şey kalmıyor herhâlde.

Maddeyi, parayı, her türlü aldatıcı ışıltıyı yaşamın önüne koymayan ve Allah’ın kendilerine bir armağanı olan ömür dediğimiz şeyin aslında çok kısa olduğunun bilincine varıp: “Bu yaşam denilen zamanı ben nasıl kullanabilirim; ne yaparsam mutlu, özgür, kendimce yaşarım?” diye soran bilgece bir anlayış karşısında düşünmemek olası değil. Kültürlerarası çeşitliliğin, ülkeler görmenin, insanlar tanımanın, bilmenin ve de hayal etmenin ne kadar değerli olduğunu düşünmenin zenginliğine ve üretkenliğine inanmamak olası değil.

Yağmur biz oradan ayrılırken yine yağıyordu. Sirem Hanım yine, yağmura rağmen, bizi uğurlamada çok dikkatliydi. Aşağıya doğru otel arazisi içinde inerken dar yolda Germencik’ten dönen Bay Noble ile karşılaştık. İki arabanın geçmesi mümkün değildi. Bay Noble hemen geri geri çıktı ve yukarıya doğru devam eden yola girerek önümüzü açtı. Arabadan indim, yanına gittim. Biraz Türkçe biliyordu. Onu kutladım ve tekrar geleceğimi söyledim.

Hıdırbeyli’ye doğru giderken bir hayal ülkesinin rahatlığını, huzurunu bırakmanın bilincindeydim.

Not:

1-      İletişim için             ioniaguesthouse.com              +90 531 770 3949

2-      Modern bir yüzme havuzu vardır.

3-      Sadece önceden bilgi verilerek kahvaltı alınabilir.

4-      Yarım pansiyon hizmet verilmektedir.

5-      Fotoğrafları büyüterek izleyiniz.

WhatsApp