0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

Ruhumu Dinlendiren Kasaba:Karacasu

 
RUHUMU DİNLENDİREN KASABA: KARACASU

 

                      Kendimden kaçmak istediğim günlerdeydim. Eşimi kaybetmiş, 16 yaşındaki oğlumla, geride sorunlarla kalakalmıştım. Çok geçmeden iş aramaya başladım. Eğitimle ilgili bir kurumda çalışmaya başladım ve görevli olarak Karacasu’ya gönderildim.

                         Aydın , Nazilli, Kuyucak… Aman Allah’ım yol uzadıkça uzuyor ?Uykum gelmeye başladı. Ne zaman varacaktık Karacasu’ya? Büyük şehirlerde her gün iki saat işe nasıl gidip geliyorlardı ? Katlanmalı mıydım? Kafamda bir sürü düşünce derken, bir yol ayırımdan sonra hiç bitmesin istediğim o doğallığın içine daldım. Ağaçlar, tepeler, muhteşem yeşillik ,zaman zaman eşlik eden şırıl şırıl akan Dandalas Çayı… S çizen yol, yola yakın köyler ve “hoşgeldiniz” yazısının ardından testilerin olduğu heykeli de geride bırakınca, Karacasu meydanına geldiğimi anladım.

                           Ben bu kasabadan daha önce birkaç kez geçmiştim. Mustafa(eşim), turizmciydi Gezmeyi, görmeyi, yaşamayı severdi. Bir yerden başka bir yere giderken aynı yolu kullanmaz farklı yolları denerdi. Aydın’dan Antalya’ya giderken Karacasu Tavas yolunu kullanmıştık birkaç kez … Afrodisias’ı anlatırdı.

                           Mermerin en güzel işlendiği Afrodit’in şehrinde ilk kez duyduğum “ kaplumbağa ve taşlar efsanesini” ondan dinlemiştim. Efsaneye göre; tanrı önce taşı, sonra dişi ve erkek kaplumbağayı yıllar sonra da insanı yaratmış. Ve onlara ölümsüzlüğü bahşetmiş. Gel zaman git zaman kaplumbağalar yalnız yaşamaktan sıkılmışlar, tanrının huzuruna çıkıp bir çocuk istemeğe karar vermişler. Çıkmışlar da…Tanrı: “ Size çocuk veririm; amma çocukla beraber ölümü de veririm.” deyince kaplumbağalar vazgeçmişler… Aradan yıllar geçmiş, kaplumbağalar bir kez daha çıkmışlar tanrı huzuruna ve isteklerini yinelemişler. Tanrı da “ölümü vereceğini” tekrarlamış. Kaplumbağalar: “Verin verin!” diye yalvarmışlar. Tanrı bu kez insan ve taşlara çocukla birlikte ölümü isteyip istemediklerini sormuş. İnsanlar çocuk isterken taşlar istememiş. Böylece taşlar ölümsüzlüğü seçerken, insanlar ve kaplumbağalar ölümlü olmuş… İşte burası, taşları ölümsüz kılan tanrı ve insanların şehridir demişti. Gözümde canlanıverdi o günler…Tarih, doğa ve kültür kasabasına beni anılarım mı çekmişti ? Araba Ziraat Bankası’nın önünde durdu. Vakit de öğle olmuştu. Karşıda – sonra işyerim olan- pasaj, pasajın altında Karacasu Pidecisi… Pideciye yanımda Karacasu’ya ilk kez özel dershane açan Mustafa Müftüoğlu’yla yürüdük. Yüksekokul Müdür Aziz Bey ve Hakkı hocamla birkaç kişi daha yemeğe gelmişler karşılaştık . Onların ısrarıyla hep birlikte masaya oturduk. Müftüoğlu siparişi almaya gelen garsona yiyeceklerimizin seçimini bıraktı. Önce küçük küçük hepimize birer tane getirilen kıymalılardan yedik. Sonra çeşit çeşit pideler geldi. Pide cennetine düşmüştüm. Peynirlisi, kuşbaşılısı, peynirli yumurtalısı, peynirli sebzelisi, kıymalısı ve de tahinlisi… Karnım iyice doydu.                                                                   Etrafımla ilgilenmeye başladım. Pazarıymış o gün Karacasu’nun. Alemler köyünden olduklarını öğrendiğim kadınlardan bir kısmı pideciye girip otururken, pidesini bitirip kalkıp gidenler oluyordu. Rengarenk giysili kadınlar… Moru, pembesi, yeşili, mavisi birbirine karışmış… Şalvarlı, etekli, başlarındaki eşarp yerine geçen yemenilerindeki pullarla pırıl pırıl. Kadınlar, kızlar… yürüyüşleri bile “modaya gerek yok” edasıyla… Özendim onlara… Üzerimde siyah etek , beyaz gömlekle ne kadar sönüktüm. Oysa güneşin renkleri olmalıydı üzerimde tıpkı onlar gibi Yemekten sonra dağıldık . Ben pazara yöneldim. Aslında Alemlerli bir kadının peşine takıldım. Pazarda kalabalıkta o yürüyor ben daha hızlı yürüyordum. İyice yaklaştım. Yemenisinin bir ucu sırtında, V seklide omuzlarından dökülmüştü. Al al, yeşil yeşil. Bir de sallanan boncuklar. Bir kız çocuğunun bebeğini okşaması gibi elimi uzatıp dokunmak istedim. Dokunup sevmek… Sormak istedim: “ Nerede diktiriyorsunuz? Nereden alıyorsunuz bu kumaşları ? Ben de giyebilir miyim? Olmadı. Alemlerli kadın seyyar manifaturacıya yaklaştı ve kumaşlara bakmaya başladı… Konuşmam uzun sürer, programımız bozulur, gidilecek yerler var düşüncesiyle geri döndüm.

                         İlk ziyaretim Belediye Başkanımız Emin Mete oldu. Karacasu sevdalısı güler yüzlü başkanımızın öğretmenlikten gelmesi sohbetimizi daha da arttırmıstı. İlk kez açılacak dershane üzerine konuşurken gözüm odadaki ilginç bir testiye takıldı. Afrodit kabartmalı üç ağzı ve ağızlara bağlı emzikleri olan ibrikli bir testiydi bu. Çömlekçilikle adını duyuran kasabanın bu ilginç testisi bu kez beni çocukluğuma götürdü.

 

 

                                               Havva Çetinkaya Çetintürk