Yıllar önceydi.
Nasıl geçtiğinin tam da farkına varamadığım ilk ve ortaokul yılları. Bugün zihnimde bir rüya gibi duran çocukluğum, sokağımız, arkadaşlarım, okulumuz…
Emine Pişkin öğretmenimizin şefkatli ellerinde geçirdiğimiz beş yılım. Sonra da ortaokul. Teneffüs zamanı geliversin diye beklediğim ve her teneffüste BÜTÜN DÜNYA dergilerini okumak için koştuğum basit; ama anlamlı okul kitaplığımız. Matematik dersinde roman okuyan müdürümüz matematik öğretmeni İbrahim Ceylan Bey, fen derslerine geldiği halde elime YABAN romanını tutuşturan ilkokuldan derse gelen Recep Onbeş Bey gibi öğretmenlerimiz.
Elinde Yaban romanı eve giden ve ertesi cumartesi günü yer yataktan hiç çıkmadan o romanı ikindiye kadar bitiren küçük öğrenci Hüseyin.
Lisedeki felsefe öğretmenimiz Saffet Suner Bey, edebiyat öğretmenimiz İrfan Zülfikar Bey her cümlesiyle beynimde yeni pencereler açan yeni dünyaları gösteren öğretmenlerim. Lise birde bütün ders tertemiz ve buruşuksuz gömleğine bakıp kaldığım biyoloji öğretmenim.
Sonra enstitü yıllarım. Dürüst, ahlâklı, çalışkan öğretmenlerim. Öğretmek istediklerini yaşayan tertemiz öğretmenlerim. Bir ülkenin geleceğini yetiştirecek insanların yetiştirilmesinin bilincinde olan o unutulmayacak öğretmenler.
Öğretmen olup Şarki Karaağaç’a atanışım. Anadolu’nun ortasında ellerinden kitap düşmeyen Öğretmen Ali Çakmak ağabeyim, dam evler içinde unutulmuş Ördekçi köyüne doğduğu köye örnek olsun diye kocaman bir ev yaptıran toprak adamı öğretmen İzzet Aksu ağabeyim, çalışkanlık timsali Öğretmen Sabri Ceylan …
Şarki Karaağaç’ta geçen zorlu üç yıl. Ama pek güzel yetiştirilmiş öğretmen ağabeylerimi tanıyışım, onları kendime örnek alışım.
Sonra da Karacasu Ortaokulu’na atanışım. Yıl 1969. Çocukluğumun okuluna bu sefer öğretmen olarak ön kapıdan girişim. Öğrenciyken hiç dikkatimi çekmemiş olan; fakat öğretmen olarak döndüğüm okula daha ilk girişte fark ettiğim kapının sol yanındaki kitabe ve üzerindeki veciz söyleyiş: KARACASU’YU SEVMEK SÖZLE DEĞİL ESERLEDİR.
|
|