Yazmak için insanın iç dünyasında kıpır kıpır eden bir şeylerin olması gerekir. Bazen duyulan bir sevinç bazen iyi bir gözlemden kalan izler, bazen iç karmaşalar; velhasıl insanı yazmaya zorlayan, kendisiyle konuşturan iç dürtüler gerekir. Biz, üzümünkurusu.com sitesinde sizlere yazı yazarken genelde olumlu konulardan söz ediyoruz. Kendi karmaşalarımızı, bazen ülkemiz ile ilgili yorumlarımızı, öfkelerimizi… yansıtmıyoruz. Biliyorsunuz bu bayramda yazmadım. İçimden gelmedi. Oysa biliyordum ki binlerce okuyucumuz bayram sabahı veya sonraki saatlerde sitemizi açarak: “Bakalım ne yazmış?” dediler. Açtılar da… Amma bir yazı görmeyince üzüldüler. Bağışlayın bizi. Her gün gelen şehit haberleri sonrasında hayal dünyamda kurguladığım ana baba, eş ve çocuk hayalleri beni derinden üzdü. Hele bayramın ilk günü bir gazetemiz bütün sayfayı onlarca şehidimizin küçücük fotoğraflarıyla doldurmuştu. Ne kadar çoktular! Arkalarında ne kadar sonsuz acılar bırakmışlardı! “Bayram gelmiş neyime” diyenler ne kadar çoğalmıştı. Bir vatan için canından geçmek gibi bir alicenaplığı bu gençlerimiz yaşamışlardı. Vergi, mesai vermemişlerdi bu vatanın insanlarına düşünebiliyor muzunuz canlarını vermişlerdi. Artık yoktular. Analar evlatsız, kocasız, çocuklar küçücük yaşlarda babasız kalmışlardı ve bir daha kimseye “baba” diyemiyeceklerdi. Canımı sıkıyordu bu hâller ve durmadan bir yanlarımdan kan sızıyordu. Ne der türkünün o dörtlüğü: Her dertten yıkılmazdım/Anam anam garibem/Sebebim zalim oldu/ Bayram gelmiş neyime “Bayram gelmiş neyime” gibi hâller ruhumun oyuklarında inliyordu. Bu ay içinde kaybettiğimiz Levent Dülger ölümü de derinden üzdü beni. İnsan belli bir yaşa geldiğinde “ölümü” kabülleniyor. Amma genç ölümlerine bir türlü alışamıyor. Yunus Emre şu dörtlüğünde bu hâli ne güzel anlatır: Bu dünyada bir nesneye Yanar içim göynür özüm Yiğid’iken ölenlere Gök ekini biçmiş gibi Genç ölümü, her zaman ve her insan için yeni yeni çıkan ekinlerin biçilmesi gibidir. Kalanların acısı ise zalimdir. Sabahın 6.30’u. Yaylada güneş yavaş yavaş kızıllıklar içinde doğuyor. Etrafta ise natürmort bir resim sessizliğinde bir manzara var. Yaylanın bu saatlerdeki sessizliği içinde sizlere bu yazıyı yazarken içimdeki üzntülere, burukluklara derman arıyorum. Hac farzını yerine getirirken ölenleri düşünmekten de kendimi alamıyorum. Bu yazıyı bayramın birinci günü yazsaydım: “Hoppala bayram yazısı böyle olur mu?Bugün bayram ya hu!” derdiniz. İşte bunun için yazamadım sizlere. Bayramı yaşadık. Şükürler olsun ki kurbanlarımızı kestik. Bir kısmını fakir fukaraya dağıttık. Bayrama kavuşmanın şükrünü yaşadık. Verebilme şansına sahip olduğumuz için de sevindik. Allah yenisine kavuşmayı nasip etsin. Hepinizi seviyorum. Hepinizi özlüyorum. Sitemizi okuduğunuz için sizlere sonsuz teşekkürler ediyorum. Tekrar buluşmak dileklerimle. | |