0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

Karacasu Vakfı Kitabesi

KARACASU VAKFI HİZMET BİNASI KİTABESİ

 

KİTABE METNİ:

Bu bina

Karacasu insanının gelişmesi, yücelmesi için

İnsani amaçlı eserleri, Karacasu’ya kazandırmak isteyen

Niyeti güzel, eli açık insanların eseridir.

Ve bu eser,

Hayatın bitimli oluşunu–ne mutlu ki-anlayabilmiş olan bu insanların

Yaşadıklarının en kalıcı şahididir.

Allah, iyilik edenleri mutlaka bilendir.

 

BULUNDUĞU YER VE ÖZELLİKLERİ:

Bu kitabe, Karacasu Vakfı’nın Karacasu’daki hizmet binasının hemen girişinde, sol köşededir. 50×80 cm ebadında kenarları paflı bir mermer üzerindedir.

 

YORUM:

Kitabeyi anlayabilmek için Karacasu Vakfı ile ilgili bazı açıklamalar yapmaya gerek var.

Karacasu Vakfı 1996 yılında 21 gönüllü tarafından kuruldu. Vakfın kuruluş amacı neydi, sorusuna cevap verirsek kitabe içeriğini de anlayabiliriz, diye düşünüyorum.

Vakfın halk önüne çıkışı Alsancak’ta Rektörlük binasının üstünde bulunan lokantada 1996’da verilen Karacasulular yemeği ile olmuştur. İlk defa Vakıf kurucuları, uğruna büyük emekler harcayacakları kasabalarının insanlarıyla bir amaç için buluşup Vakfın temel ilkelerini açıkladılar. O gece Karacasu’dan gelen iki otobüs Karacasulu ile İzmir’deki Karacasulular belki de ilk defa bu kadar kalabalık  gruplarla yan yana geldiler. O gece Karacasu’ya hizmet vermiş bütün belediye başkanlarından sağ olanlar, Karacasulu iş adamları, akademisyenler, esnaflar, katılabilen herkes… hep oradaydı. Bu grup önünde Vakıf adına iki konuşma yapıldı. Bu konuşmalardan birini de ben yaptım. Vakfın niçin kurulduğunu anlatan ipuçları verdiği için  bu konuşmayı aynen alıyorum. Şöyle:

 

 

KARACASU’YU GELİŞTİRME VE EĞİTİM VAKFI BÜLTENİ

Sayı:1                         Nisan 1996

Vakıf Kurucumuz Hüseyin Kuruüzüm’ün Karacasulular Gecesi’ndeki Konuşması

 

 

 

Sayın büyüklerimiz,

Sayın misafirlerimiz,

Bu güzel toplantı sebebiyle Vakfımız kurucularından Sayın Ali Küpelioğlu biraz sonra, kendi görüşlerini sunacaklardır.

Ben ise sizlere- kültür dersi öğretmeni olmam sebebiyle- Karacasu’nun kültürel yapısıyla Vakfımızın kuruluşu arasındaki ilişkileri, Vakfın niçin kurulması gerektiğiyle ilgili bazı düşüncelerimi sunmaya çalışacağım.

Karacasu’da geçmişten bugüne kültür değerlerini bilimsel ve konservatif bir anlayışla toplayan, değerlendiren, yayınlayan bir anlayışa pek rastlanmamaktadır. Bu sebeple Karacasu’nun kültür varlıkları zamanın insafsızlığına terk edilmiş gibidir.

Karacasu halkı kimdir? Ne zaman, nereden gelmiştir? Tarih içinde bu insan malzemesinin coğrafyayla, tarihle ilişkisi nedir? Coğrafya insana, insan coğrafyaya nasıl hükmetmiştir? Yerel bazda insan tarihi; tarih insanı nasıl etkilemiştir? Niçin tutumluyuz- bir paradoks gibi gözükse de  niçin cömertiz? Köklerimizde hangi özellikler var?

Yukarıdaki sorular konuyu biraz açmaktadır? Mesela:

Bayramlardaki deve gösterileri, Araplar, kış oturmaları, bu oturmalardaki töreler, Karacasu masalları, Karacasu düğünleri, Karacasu’nun geleneksel aile anlayışı bilimsel ve metodik bir şekilde anlatılamamıştır. Bunlar yetmiyormuş gibi Karacasu ile ilgili pek çok yazılı belge şehirleşme hareketleri içinde tamamen kaybolmağa yüz tutmuştur.

                          Bir Onuncu Yıl Anıtı’nın parçaları, Başkazâdeler Köprüsü’nün kitabesi, Fitiller Çeşmesi kitabesi olması gereken yerlerde değildir. Kasabanın yüzyıllar içinde yetiştirdiği en önemli kişilerden biri olan Yemezzâde Süleyman Rüşdî’nin on dört bin satır şiiri, bir tıp kitabı  ne yazık ki ölümünden yüz altmış iki sene sonra bulunabilmiş,  fakat eserleri bastırılamamıştır. Koca Müftü’nün ve Muallim Mustafa Efendi’nin(Özer’in) özel kitaplığı inceleyicilerini beklemektedir. Dedebağ hayrını, Şeyh Kemal hayrını yaptığımız yerlerdeki zatların kimlikleri belli değildir. Kasabanın iki yüz senedir boynu bükük duran, bizi dillendirecek bir insan yok mu diye bekleyen kitabeleri Afrodisias Müzesi Müdürlüğünün katkılarıyla daha yeni okunabilmiştir. Karacasu’ya bir ilkokul, bir ortaokul kazandıran Karacasu’yu Sevenler Derneğinin Alirıza Uğur, Ahmet Altıntaş gibi isimlerinden başka, bilinen kurucuları yoktur. Onları yad eden vefakâr kitabeler de yoktur. Karacasu’nun tipik Akdeniz evleri; köşk odalarıyla, karanfil kokan bahçeleriyle yok olmak üzeredir. Vakıflar Genel Müdürlüğünde Karacasu vakıflarıyla ilgili kayıtlar var mıdır, belli değildir.

Kasabamızı terk etmiş hemşerilerimizle bağlarımız kopmuştur. Her ilçenin bir derneği, bir vakfı varken bu işlerimiz için bir derneğimiz, bir vakfımız yoktur.

Oysa çeşmelere “Allah’ım yeni hayırlar için bize fırsat ver.” diye anlam dolu dizeler düşüren Karacasu insanının hakkı da kaderi de bu değildir. Çünkü Karacasu insanı:

Zekidir, çalışkandır, tutumludur, güvendiklerine cömerttir, ölçülüdür ve bağnaz değildir.

Bugün üniversitelerde fiilen çalışan yedi profesörümüz, yüzlerce doktorumuz, mühendisimiz, öğretmenimiz, İzmir’in bazı ticari sektörlerini ele geçirmiş  başarılı esnaflarımız vardır. En önemlisi:

Beş bin nüfuslu bereketli toprak, doğurgan ana Karacasu’yumuz var.

Bu başarılı halkı birleştirecek bir örgüte ihtiyaç vardır.

Bu örgüt:

Politik düşüncelerden sıyrılmış olmalıdır. Dürüst olmalıdır. Halkını hayırlarda, bayramlarda, törenlerde kucaklaştırabilmelidir. Fakirine aş, öğrencilisine harçlık olmalıdır. Yapıcı, birleştirici, araştırıcı, üretici olmalıdır. En önemlisi Karacasu’dan almayı değil Karacasu’ya vermeyi düşünmelidir.

İşte biz, böyle bir vakıf kurabilmek için buradayız. Vakıf bunun için kurulacaktır. Kurulmalıdır. Çünkü köklerimizde, Karacasu’nun asaletinde bu gelenek vardır. 1808’de bir vakıf kuran Azgunzâde Ahmet Ağa bir kahvesini, beş dükkânını bu vakfa bağışlamıştı. Evyakan Çeşmesi’ni yaptıran Hacı Hüseyin de “Allah’ım yeni hayırlar için bana fırsat ver”diyordu. Köseoğlu Çeşmesi’nde Köseoğlu Muhammet için “ ömrü hayırlarla geçen” ifadesi vardı.

Dün öyleyse bugün de öyledir. Karacasu halkı bu sene Rüşdî ve Dedebağı hayırlarıyla bir ay içinde kurda kuşa 6 ton keşkek dağıttı. Yine bu sene Karacasu Lisesi Dinar’a yardımda Aydın’da birinci oldu. Aydın’da bu tür güzelliklerin bir ikinci örneği yoktur.

Onun için:

İyilikler, hayırlar, dostluklar için bir olmalıyız. Bu özlemler için bize fırsat ve imkânlar vermelisiniz.

Sözlerimi büyük insan Süleyman Rüşdî’nin sözleriyle bitiriyorum. “Sizlerden ve herkesten bir tek dileğimiz vardır şu ölümlü dünyada:

Bizi hayırlarla anın ve bizlerden dualarınızı esirgemeyin.”

Saygılar sunarım.

 

 

İşte yıllar önce böyle demiştik ve salondaki hemşerilerimizden de destek almıştık.

Daha sonra Vakfı kurarken yaptığımız toplantılarda: “amaçlarımız, hedeflerimiz, halkla ilişkilerimiz, üye yazımı …” gibi konularda bolca görüşmeler gerçekleşti. Ve kurucular kurulumuzun bütün üyelerinin üzerinde anlaştıkları konular bir ana sözleşmenin amaçlar bölümünü oluşturdu.

Karacasu’da doğan, büyüyen ve Karacasu’yu seven herkes Karacasu’yu unutmayacaktı. Ellerinden, gönüllerinden ne kopuyorsa, becerileri ne ise bunları Karacasu’dan esirgemeyeceklerdi. Hepsi siyasi düşünceleri ne olursa olsun,  bu düşüncelerini Vakıf kapısından girerken dışarıda bırakacak Karacasu Vakfı, Karacasuluların ve Karacasu’yu sevenlerin hepsini kardeşlikte, fedakârlıkta, Karacasu için çalışmakta, kucaklaşmada birleştirebilecekti.

Bu arada Karacasu kültür varlıklarının korunmasında, Karacasu aidiyetinin pekiştirilmesinde, yeni kültür araştırmalarının yapılmasında, eğitim çalışmalarının desteklenmesinde gayret edilecekti.

Karacasu’nun hacet kapısı (ihtiyaçların giderildiği kapı) olacaktı. Kurulacak olan vakıf ellerin birleştiği, gönüllerin kucaklaştığı bir aile yuvası olacaktı.

Bu bakımdan Vakıf Cumhuriyet’in kurulduğu 1923’ten sonra Karacasu’da kurulan en üst sivil toplum örgütü olacaktı.

Nitekim salonlara sığmayan Karacasulular Vakfı kuranların bu niyetlerini gayet iyi anlamış ve kendi ruhlarında da duydukları bu kucaklaşma özlemini akıl almaz destekleriyle dile getirmişlerdir.

Vakıf bir temiz niyetin, bir vefa duygusunun ve bir kucaklaşma özleminin gerçekleştirileceği yerdi. En temel ekseni niyetin temizliğiydi. Kurucuların ve onların etrafında toplanan Karacasuluların; vermekten, başkaları için çalışmaktan, Karacasu’yu sevmekten başka hiçbir amaçları yoktu. Hiçbir ün, hiçbir makam kazanılan bir kalpten, duyulan bir “Allah razı olsun.” cümlesinden değerli olamazdı.

Hemşerilerimiz, Karacasu Vakfı Hizmet Binası yapılırken İzmir’den, Aydın’dan, Nazilli’den ve Karacasu’nun içinden görülmemiş bir cömertlik yarışına giriştiler. Sözün özü kalpten gelen bir dileği ve amacı gayet iyi anladılar. Kuruculara sonsuz bir güven sundular.

Hizmet binası inşaatı bitince  tabii ki bir kitabe yazılması düşünüldü. Çünkü bu kitabın ilk sayfasında hemen fark edilen Karacasu’daki kitabe geleneği Vakfı kurmaya çalışan insanlarda da devam ediyordu.

Karacasu Vakfı Hizmet Binasının kitabesini yazmak bana düştü.

Kitabe metni kısa olmalıydı. Bu sebeple o günlerdeki coşkumuz ancak mevcut kitabedeki kadar anlatılabildi.

Ama amaçlarımızın ana omurgası bu kitabeye aktarıldı. Kitabe üç bölümde düşünülebilir.

Birinci bölümde Hizmet Binası’nın yapılış gerekçesi, binayı yapma gayreti içinde olan tüm yardımseverlerin özelliği;  ikinci bölümde bütün yardımseverlerin gelecek zamanların insanlarına seslenişi;  üçüncü bölümde ise Allah’a duyulan güven,  ona beslenen umut anlatılır.

Birinci bölümde eserin ortaya çıkışında katkıda bulunan insanların niyetlerinin temizliğinden söz edilirken bu insanların niyetlerine uygun davranışlarla Karacasu insanının hem madden gelişmesini hem de ruhen yücelmesini sağlayacak eserlerin oluşmasına katkılarının devamlılığı pekiştirilir. Vakıf çatısı altında yapılacak her çalışmada insanın madden ve ruhen yüceltilmesi amacı vardır. Bu insanlar mademki böyle işler için vermekten çekinmemişlerdir öyleyse alicenap insanlardır aslında.

İkinci bölümdeki:  “…Bu eser, hayatın bitimli oluşunu -ne mutlu ki- anlayabilmiş olan bu insanların en kalıcı şahididir.” şeklindeki ifadeyle gelecek zamanın Karacasulularına seslenilmiştir.

Her canlı doğacak ve en sonunda ölecektir. İnsan denen varlığı bütün canlılardan ayıran temel özellik bu hayatın biteceğini anlayabilmesidir. Bunu bilmek gerek. Dünya hâllerine tamamen kendini kaptıran mal, mülk deyip bu gerçeği unutan insanlar vardır; bir de bu dünyadan gideceğini bilip ruhunu bir oya gibi işleyen insanlar vardır. Ecel gelmeden bütün yaşamı içinde güzellikler üretmeye çalışan, daha hoşgörülü olan, daha boyun büken, fakiri fukarayı unutmayan, mal da mülk de yalan diyen…  insanlar vardır.  Vakfı kuran ve destekleyen herkes ruhen daha temiz insan olmak hevesindedir. Bu sebeple Vakıf şemsiyesi altında içlerinden gelen temiz duygularla hayırlı işler yapmaya talip olurlar. Bu sebeplerle hayır, eğitim, kültür işlerine gönül verenler; aynı zamanda başka insanlar için de yaşayanlar bu kitabede gelecek zamanın insanlarına: “Biz yaşarken yaşadığımız günlerin bir gün biteceğini biliyorduk. Temiz duygular, hayırlı işler için uğraşıyorduk. Bu eser şimdi sizin isimlerini bilmediğiniz o insanların eseridir.”  demektedirler. Sanki bu zaman içinden gelecek zamanın tanıyamayacakları insanlarına bir işaret olmaktadırlar. Hayatın bitimli oluşunun erdemli insanın ilk bilmesi gereken hâl olduğunu vurgularlar. Bunu bilmeyi ve yaşam kâğıdının üstünü tertemiz duygularla, özverilerle, sevgilerle… süslemek için ölünceye kadar gayret etmeyi bir mutluluk olarak kabul ederler.

Üçüncü bölümde ise bütün yaşamları süresince gerçekleştirdikleri hayırlı işleri, yaşadıkları dikkatli hayatı Allah’ın bildiğinden mutlaka emindirler ve Allah’ın kendilerini esirgeyeceğinden, merhamet edeceğinden umutludurlar.

Karacasu Vakfı’nın Karacasu’daki hizmet binası bir zamanın insanlarını, niyetlerini, felsefelerini yansıtır. Kitabenin varlığı, bu binayı bir bina olmaktan çıkarıp bir hayat felsefesinin pratik sonuçlarını sunan somut bir varlığa dönüştürür.

Not: Aşağıdaki fotoğrafları görebilmek için üzerlerini tıklayınız.