Sitemizle pek ilgilenmiyor, yazılarımı yayınlamıyor gibi olsam da inanın yine sizlerle beraberim.
Boş durmuyorum. Yazıyorum. Araştırıyorum. Okuyorum. Bütün bunları Karacasu için nasıl kullanabilirim diye çalışıyorum. Sizlerle birlikteyim derken bunu söylemek istemiştim yani uğraşılarımın hemen hemen hepsinde sizlere dair konular var ve ben bunları sizlerle paylaşmak için uğraşıyorum.
Mesela KARACASU DİYE DİYE isimli kitabımızın baskı işlerini bitirirken bir taraftan da Karacasu’daki Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi kitabeleriyle ilgili çalışmamı da hızla sürdürüyorum. Ne güzel ki kitabelerle ilgili çalışmam bugün dizgiye veriliyor.
Karacasu’ya dair bu iki kitabı yılbaşına kadar çıkarmayı önceden hedeflemiştim. Ama birini çıkardık ve diğerini de dizgiye verebildik. Eh bu da iyi diyebiliriz.
Tabii bunlar kolay olmuyor. İki açıdan kolay olmuyor: Bir teknik açıdan, iki parasal kaynakları üretme bakımından.
Özellikle kitabeler konusundaki çalışmamız için bir kelime uğruna günlerce beklediğimiz, araştırdığımız oluyor. Zaman içinde yıpranmış kitabelerde bazen minik bir işaretin kırılmış olması bile problem yaratıyor. Tasavvufi metinler şeklindeki çeşme kitabelerimizi yorumlamak da o kadar kolay olmuyor. Düşündürüyor, telaşlandırıyor insanı. Mesela Bir Küçükarık Camisi’nin Minare kitabesini okuyabilmek için merdiven kurmak gerekiyor. Bunlar da zaman alıyor. Fotoğraflama işleri ise ayrı bir detay. Belli bir çözünürlük kıvamı olan makine kullanmak, sonra çekimler için yine özel açılar bulmak gerekiyor. Araba bulmanız gerekiyor. Metinleri incelemek için getirdiğiniz uzmanı yedirmeniz içirmeniz tekrar evine kadar götürmeniz gerekiyor. Anlatması pek uzun diyebilirim.
Biz bunların hepsini, talip olduğumuz için, yapıyoruz. Çünkü öyle anlarda öyle destekler alıyorum ki halkımızın istedikleriyle benim yaptıklarımın örtüştüğünü görüyorum.
Karacasu Diye Diye isimli kitabım için dört öğrencime telefon ettim. Bu kitaplarda logolarınızı kullanabilirim, şimdiden kitabımdan satın alarak baskı giderlerime katlıda bulunabilirsiniz dediğimde hiç tereddüt etmeden o anda cevap verdiler ve bir saat içinde kitabımdan 700 tane alarak baskı giderlerini karşıladılar.
Çok duygulandım. Hem de çok duygulandım.
1-Çıkmamış bir kitabı sadece güven duygusuyla aldılar. İçinde ne yazıyor, demediler. Dile getirdikleri gibi söylersem: “ Hüseyin Hocam bizi zor durumda bırakmaz.” dediler ve logolarını kullanmama izin verdiler.
2-Çıkmamış bir kitap hiçin hemen para gönderdiler. Bana emanet ettiler.
Dedim ya çok duygulandım. Kütüphanelerde gazete sayfaları arasında geçen saatlerimi, sözlük başlarında bir sözcüğü bulamadığımda duyduğum üzüntülerimi, bir satırı açıklayamadığım zamanki yıkılışlarımı unuttum gitti. Yola devam demek gerek Hüseyin, dedim kendi kendime. Seni izleyenler var, sana güvenenler var yola devam. Çalışmaya devammmmmmmmmmmmm.
İnanın şu yazıyı noktalasam da Köseoğlu Çeşmesi’nde anlatacağım son kısmı da bitiriversem diye sabırsızlanıyorum. Böyle bir aşk bu. Ölüme ilaç bir aşk. Zamanda tutunmanın bir yolu. “Bir Hiç” olduğumu bilip hiç’lik içinde bir çırpınış, bir boyun büküş bu.
Mustafa Günday, Murat Görgülü, Oğuz Tabak, Turgut Çolakkol ve Vural Beydağ telefon ettiğim ilk dört Karacasu âşığı insandı. Güvendikleri için çok mutluyum, güvendikleri için çok daha sorumluluk hissediyorum. Mutlaka daha pek çok Karacasu evladının ve öğrencimin bana daima destek olduğunu biliyorum. Zaten “TAŞLARIN DİLİ VAR, KARACASU’DA OSMANLI VE CUMHURİYET DÖNEMİ KİTABELERİ” isimli dizgiye verilmiş kitabımı basarken onlara da başvuracağım.
Bu maddi destek yanında kitabıma yazılarıyla; M. Ali Çetin, Emine Çetin Atıcı, Hatice Peker, Tevfik Kemikler, Özkan Can, Hüseyin Kaba, Zehra Ünüvar, Ayhan Çolak, Rahmetli Senatör Sadettin Demirayak varisleri katkıda bulundular.
Herkese teşekkür ettiğim gibi onlara da teşekkürler ediyorum.
Yeni çıkan kitabımız kuşe baskı. İçinde iyi basılmış 91 adet siyah beyaz ve renkli fotoğraf var. 27 yazı benim, 11 yazı da misafir yazarlarımızın. 260 sayfa kitap baştanbaşa Karacasu’dan söz ediyor. Sabredip okursanız seveceğinizi düşünüyorum ve de Karacasu üstüne düşüneceğinizi.
Zaten kitabın iddiası falan yok. İddiası Karacasu aidiyetini pekiştirmek ve öneriler sunmak, başka bir şey değil.
Yola devammm.
Size uzumunkurusu’nda yazı yazamazken, işte, bunlarla uğraştım. Bağışlayın beni. Sitemizi açtığınızda “güncellememiş diye” hayıflanmışsınızdır. Sitemizdeki kusurlarımıza rağmen her ay, en az 10 000 Karacasulu veya Karacasu’yu seven dostlarımız sitemizi ziyaret ediyor. Onlara da teşekkürler.
Sözümü yazımın içinde geçen cümlelerden birkaçı ile bitirmek istiyorum:
İnanın, şu yazıyı noktalasam da Köseoğlu Çeşmesi’nde anlatacağım son kısmı da bitiriversem diye sabırsızlanıyorum. Böyle bir aşk bu. Ölüme ilaç bir aşk. Zamanda tutunmanın bir yolu. “Bir Hiç” olduğumu bilip hiç’lik içinde bir çırpınış, bir boyun büküş bu.
Hepinize özlemlerimle, saygılarımla, sevgilerimle.