Hüseyin Kaba, 1952 Ataköy doğumlu.
Karacasu Ortaokulu’nu ve Nazilli Öğretmen Okulu’nu bitirerek öğretmen olmuş. 1952’lerin Ataköy’ünü hayal ederseniz ne kadar zor şartlarda yetiştiğini hemen anlarsınız. Nitekim çocukluk evini kendileri şöyle anlatıyor: “ Evimiz tek odalı dam evi denilen; taş duvar, çamur sıva ve ağaç üzerine toprak dökülerek yapılan kulübe idi. Ocak olan kısımda biz yaşardık. Tam ortada tahıl saklamak için ambar vardı. Ambarın hemen arkasında da hayvanlarımız, çift sürmede kullandığımız öküzlerimiz yaşardı.”
Bu zor şartlar içinde günde altı km yol yürüyerek ilköğretimini Ataköy’de bitirmiş. Daha sonra Karacasu Ortaokulu ve Nazilli Öğretmen Okulu’nu bitirerek öğretmen olan Hüseyin Kaba Bey, 1996 yılına kadar ülkemizin çocuklarını ve biri jeodezi diğeri elektronik mühendisi olan iki evladını yetiştirmiş.
Emeklilik yıllarında boş durmamış. Yerleştiği Nazilli’de küçük bir hobi bahçesi almış. Orada narenciye yetiştirmiş. Orayı bir tarım laboratuvarı gibi görüp limon ağacına portakal aşılayarak farklı bir portakal üretmiş.
Doğup büyüdüğü toprakları unutmamış. Ataköy’e bir şeyler vermek istemiş. Karacasu TOKİ evlerine yerleşerek Ataköy’e her gün gidip gelerek oradaki baba topraklarında örnek olmasını istediği çalışmalar yapmış. Baba toprağında zeytin, ceviz, armut, çam fıstığı yetiştirmiş. Yeni ve maddi değeri yüksek ürünler yetiştirerek köylülerine örnek olmuş.
Hüseyin Bey ile serin bir temmuz gecesinde Kahvederesi Yaylası’nın kahvesinde beraber oldum. O, beni Vakıf çalışmalarından izliyormuş. Yemezzade Süleyman Rüşdî kitabını da okumuş. Onun için o gece hemen orada ortak bir dilimiz oluştu. Sosyal meseleler üzerinde uzunca konuştuk. Dikkatli, içten bir dil kullanıyordu. Bu da ona ısınmamı sağladı. Yemezzade Rüşdî hakkında konuştuk. Şeyh Kemal ve Yarenbaba konuları da bu arada konuşuldu.
Hüseyin Bey bu arada bana Şeyh Kemal ile ilgili çalışmalar yaptığını söyledi. Çok sevindim. Çünkü Şeyh Kemal kimdi, neler yapmıştı, halk her yıl onun türbesini niçin ziyaret ederdi, gibi soruların cevapları bugüne kadar tam olarak verilememişti.
Hüseyin Bey hem Ataköylüydü, hem eğitimliydi. Ta çocukluk yıllarından beri dinledikleri, yaşadıkları bizim için çok yararlı olabilirdi.
Bir süre sonra Hüseyin Bey aşağıda sunduğumuz çalışmasını bize gönderdi. Sabırsızlıkla ve hızla okudum. Özellikle yerel ağız özelliklerini yansıtması, Şeyh Kemal hakkında farklı bilgiler sunması açısından çok yararlıydı.
Bu hafta pazartesi günü Karacasu’da onu gördüm. Her zamanki gibi Hüseyin Bey bütün içtenliğiyle karşımdaydı. Daha önce bana verdiği yazıları izin verirse yayımlayacağımı ona söyledim. O da kabul etti.
Aşağıda onun yazısını sunuyorum. Hüseyin Bey’in Ataköy’ün atasözlerini, sözcüklerini, deyimlerini, masallarını… derleyen bir çalışması hâlen devam ediyor. İnşallah önümüzdeki yıllarda Ataköy tarihiyle, folkloruyla, ağız özellikleriyle… ilgili bir kitap çıkaracak. Onun bu çalışmalarını takdirle izliyorum. Hüseyin Kaba Bey, geçen zaman içinde bu ülkeye, kurda kuşa yüzlerce zeytin, armut ağacı yetiştirmiş. Hiç kimsenin düşünmediği çam fıstığı ağaçları yetiştirmiş. Alnının terini kendi doğduğu topraklara dökmüş. Bu ülkeden aldıklarını bu ülkeye ağaçlarla, derlemelerle… geri vermiş. Konuşmamış, yapmış.
Siz de bu tür çalışmaları kasabanız, köyünüz için yapabilirsiniz. Doğup büyüdüğünüz bu coğrafyaya ağaçlar dikebilir, derlemeler… yapabilirsiniz. Bu tür derlemelerinizi www.uzumunkurusu.com sitesine gönderebilirsiniz. Bilir misiniz yaşamın bütün sırrı VEREBİLMEK kavramında. Kendiniz için değil başkaları için yaşayabilmekte. Böyle yaşarsanız kendinizin de pek güzel, huzurlu yaşadığını hemen fark edeceksiniz. Örnekler Karacasu’da epey var. Ha gayret. 11 Ocak 2013,Aydın