DEMİR, HAMUR, ÇAMUR… DİYE BİR SLOGANA DAİR
Son 15 yıldır Karacasu tanıtımında Karacasu için: “DEMİRİN, ÇAMURUN, HAMURUN HAYAT BULDUĞU” gibi bir slogan kullanılıyor.
Hangi törende olursa olsun yetkililer konuşmanın ta başına hemen bu cümleyi koyuyorlar. Karacasu’yu tanıtan her türlü salon toplantısında, televizyon ve gazete röportajlarında, broşürlerde hep bu slogan kullanılıyor. Hatta Belediyenin yayın minibüsünde de bu slogan yer alıyor.
Bu sloganla herhâlde Karacasu’daki demircilik, pidecilik, seramikçilik gibi el sanatlarının varlığı hatırlatılıyor. “Bizim kasabamızın öne çıkarılacak, herkese gösterilebilecek ve herkesin merak etmesi gereken işleri bunlardır” denilmek isteniyor.
Ama gerçek bu mudur? Ses akışı kolay ve uyaklı olan bu slogan Karacasu’yu tanıtmaya yeterli midir? Söz olarak uygun mudur? Ayrıca yan yana getirilen “ demir, hamur, çamur” sözcükleri sanıldığı gibi kasabamızı hiç bilmeyen, tanımayan bir insan için pidecilik, seramikçilik, demircilik sanatlarını hemen çağrıştırmakta mıdır? Hele hele “çamur ve hamur” sözcükleri nasıl yan yana gelmiştir, düşündürücüdür. Çamur ve hamur nasıl hayat bulur, bu da bir merak konusudur.
Her zaman anlattık durduk. Anlatmayla kalmadık Karacasu’ya dair onlarca yazı yazdık. Veb siteleri kurduk. Hep Karacasu’dan söz ettik. Karacasu’ya dair “KARACASU DİYE DİYE / KARACASU’DA OSMANLI VE CUMHURİYET DÖNEMİ KİTABELERİ / YEMEZZÂDE SÜLEYMAN RÜŞDÎ / GAZİ OSMAN AKHAN” diye kitaplar da yazdık.
Karacasu Vakfı, Karacasu konusunun da işlendiği edebiyat günleri tertipledi. Onlarca edebiyatçı getirdi kasabamıza. O sanatçılar da yazılarında Türkiye’nin en ünlü gazetelerinde Karacasu’nun nasıl bir kasaba olduğunu anlattılar. Mesela Karacasu’nun okumaya verdiği değerden, bilgiyi öğrenmedeki arzusundan(O. Ekinci, Cumhuriyet) söz ettiler.
Karacasulu bazı arkadaşlarımız Karacasu’ya dair roman, araştırma, şiir kitapları yayınladılar.
Bütün bu kitaplarda, Karacasu’nun nasıl bir kasaba olduğu gayet iyi anlatılmıştır.
Anlaşılıyor ki Karacasu’da sivil toplum örgütlerince bu siteler incelenmemiş, bu kitaplar okunmamış! Okunsaydı Karacasu’yu tanıtmak için bugün kullanılan şu DEMİR, ÇAMUR, HAMUR sözcüklerinden başka daha içerikli, daha doğru, daha entelektüel ve daha zarif sloganlar üretilirdi.
Ne demek HAMUR, ÇAMUR?
Ve ne demek HAMURLA ÇAMURUN aynı anda art arda söylenmesi?
Bu yazıyı okurken lütfen siz de mırıldanın bakalım: HAMUR, ÇAMUR diye birkaç kez tekrarlayın. Mutlaka bir zafiyet fark edeceksiniz hemen.
Karacasu’yu kasabamızın dışında BARDAKÇI, PİDECİ, ELMACI kasabası diye tanırlar daha çok. Hamur pideciliği, çamur seramikçiliği anlatır mı bilmiyorum? “Karacasu hamurun, çamurun memleketidir.” desek karşımızdaki acaba bize ne der? Lütfen siz de Karacasu’yu tanımayan arkadaşlarınıza bu cümleyi söyleyin; bakalım, onlar ne diyecek?
Karacasu pidecilikle, seramikçilikle beraber başka değerlerle anlatılamaz mı?
Oysa Karacasulu işine, eşine aşına sadıktır. Çalışkandır. Tutumludur. Çocuklarının eğitimine büyük değer verir. Aileler sağlam bütçe anlayışına sahiptir. Kendi içinden çok değerli iş adamları, akademisyenler yetiştirmiştir. Kitabelerinde “Bugünün küçüğü yarının büyüğüdür. İdrak edenlere ne mutlu./ Karacasu’yu sevmek söz ile değil eserledir.” gibi çok veciz ve kendi içinde bir tez saklayan sözler vardır.
Aydın’ın hiçbir yerinde Fuzûlî’nin Su Kasidesi’ne nazire yapan 18. asır kitabesi yoktur. İzmir’in işgali sırasında padişaha: “Vatanın bir karış toprağı işgal edilemez. Biz bu yolda canımızı vermeye hazırız.” diye telgraf çekebilmiş ve bu telgrafı elinde bulunduran başka bir kasaba var mıdır? Kuvay-ı Milliye Nazilli Kongresi’ne başkanlık eden Karacasulu kimdir?
Bakın şu bir iki paragraf bile Karacasu’nun pidecilik ve seramikçilik gibi el sanatlarının yanında daha nasıl paha biçilmez özelliklere sahip olduğunu nasıl anlatıyor.
Ben istiyorum ki Karacasu’yu tanıtan bir insan şunları söylemeli:
Karacasu çalışkan, okumaya meraklı, vatanını seven ve bunu kitabelerle süsleyen, Türkiye’de marka olmayı başarabilmiş iş adamları, akademisyenleri olan bir kasabadır. Tutumluyuz ama cimri değiliz; denk bütçenin ustasıyız.
Okullarımızı, camilerimizi el ele vererek yapmayı severiz. Bütün yaz aylarınca hayırlar yaparız. Dedebağı’nda tonlarca keşkek yapar fakir fukaraya, kurda kuşa dağıtırız.
Vakıflar kentiyiz. Eyüp Sultan Külliyesi’nin giderlerini karşılayan mübarek toprakların üstündeyiz, diyebilmeliyiz. Bu esprileri içeren sloganlar üretebilmeliyiz.
Kasabamızı tanımalıyız. Allah aşkına şu facebook’u bile okusalar, görecekler ki Karacasulular orada Karacasu’ya dair ne güzel şeyler yazıyorlar.
Sonuç olarak şunları söyleyebilirim:
Karacasu tanıtımında hangi ifadelerin kullanılacağı, öylesine, ben yaptım oldu tavrıyla saptanamaz. Saptanırsa işte benim gibi biri çıkar “Bu ne demek?” diye soruverir.
Bu tür sloganlar yarışmalarla, kurullarla saptanır. Kullanılmadan önce de bir süre toplumda tartışılsın diye zaman bırakılır. Bu zamandan sonra güçlü bir itiraz yoksa toplum o sloganı beğenmişse ve kendi vicdanında kabul etmişse artık o slogan Karacasu’nun malı olmuştur.
Bugünle birlikte her Karacasulunun Karacasu’yu özetleyebilecek sloganlar üretmesini öneriyorum. Sloganlarınızı da kuruuzum1947@hotmail.com adresine göndermenizi teklif ediyorum.
Şu sloganlar benim önerilerim olsun:
Eşine, işine, aşına sadık Karacasulular.
Denk bütçenin ustası, Karacasu.
Buçukçu değil uzlaşmacıyız. Biz Karacasuluyuz.
“Bugünün küçüğü yarının büyüğüdür. Anlayabilenlere ne mutlu” sözleri Karacasu’da bir kitabede.
Seramiğin toprağı, pidenin hası Karacasu.
Tarih boyunca vakıflar kenti Karacasu.
Karacasu vatanımız, vatanımız Karacasu.