0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

DEĞİŞEN TEKNOLOJİ VE MORAL DÜNYAMIZ

TEKNOLOJİ VE MORAL DÜNYAMIZ Son 50 yılda ülkemizde görülen olaylar ve akıl almaz değişimler baş döndürücü boyutlardaydı. Öncesini bilemesem de 1960’lardan bugüne kadar geçen 56 yılda olanı biteni fark ederek yaşadım. O zamanlar on üç on dört yaşlarındaydım. Ortaokulu yeni bitirmiştim. 27 Mayıs İhtilali’nin ilk günlerini; o günlerde yapılan gösterileri, tutuklamaları filân gayet iyi bilirim. Onu izleyen yıllarda 70’lerdeki, 80’lerdeki ihtilalleri, öğrenci çatışmalarının bolca olduğu anarşik yılları yaşadım. Anadolu’nun sokaklarıyla, evleriyle, iletişimiyle, moral değerleriyle ne kadar hızlı değiştiğini gözledim. Kayseri’den Karacasu ile konuşabilmek için PTT’de beş saat bekleyip de konuşamayışımı ise hiç unutamadım. Akıl almaz bir fizikî ve moral değişim yaşadık. Kırk elli televizyon kanalı, internet ve bilgisayar bu büyük değişimin en son gösterisi oldu. Milletçe sanki bir dönme dolaptaydık ve baktığımız pencereden durmadan değişen bir manzarayı görüyorduk! Döndükçe başımız döndü, dengelerimiz bozuldu. Teknolojinin bu ardı kesilmeyen akışı karşısında moral değerlerle, hukukî değişimlerle, eğitimle sağlıkla… ilgili olarak pek çok rahatlık yaşarken pek çok sorunlarla da karşılaştık. Moral sorunların çözümünde pek başarılı olamadık. Aile düzeni, ana baba çocuk ilişkileri, karı koca ilişkileri, öğretmen öğrenci ilişkileri, esnaf müşteri ilişkileri siyahla beyaz gibi değişti gitti. Bazıları moral değerlerdeki bu değişimin olumsuz yanlarına bakarak ülkenin battığını, batacağını yazılarında çığlık çığlığa yazdılar. Bunlara dair onlarca konferans verdiler. Karamsardılar, umutsuzdular. Onlara göre ülkemiz böyle giderse ha battı ha batacaktı. Ne terbiye, ne ahlâk kalmıştı. Her şey kaybedilmiş sanki bütün kaleler yıkılmıştı. Hiçbir şey eskisi gibi değildi. “Nerde o zamanlar!” diye başlayan söyleşilerin mantığı geçmişteki yaşayışın, terbiyenin, ahlâkın… olmadığı üzerine kuruluydu. Haklı oldukları tek şey bunların artık olmadığı şeklindeki yargılarıydı; ama haksızdılar çünkü hiçbir şey eskisiyle hiçbir zaman birebir aynı olamazdı. “Ananelerimiz, geleneklerimiz” diye başlayan konuşmacılarımız değişen maddî dünya ile birlikte geleneklerin de değişeceğini, değişmek zorunda kalacağını, hiçbir şeyin durağan olmadığını göremediler, düşünemediler. Örneğin eskiden kaynana ile gelin aynı evde yaşarlardı. Mümkün mü bugün? Bu gibi eskiyle ilgili olan ve bugün yaşanması mümkün olamayacak olan yüzlerce yaşayış biçimleri vardı. Evler, yollar, apartmanlar, koltuklar, telefonlar, arabalar… durmadan ve hızla değişiyorsa onlarla birlikte soluyan yaşam şekillerimizin durmadan değişmesi kadar normal bir şey olabilir mi? Sorun neydi? Sorun; maddî değişimini hızla sürdüren bir toplumda değişimin koşullarına uygun kaliteli ve insanca bir yaşam kurabilmekti. Geçen zaman içinde ise bu değişime pek ayak uyduramadığımız söylenebilir. Söz gelimi geleneksel terbiye ile modern sandığımız yeni terbiye anlayışları arasında bir sarkaç gibi bir oraya bir buraya sallanıp durduk. “Nasıl bir eğitim?” konusunu aşağıdan yukarıya bilimsel yöntemlerle konuşamadık. Bilimi kılavuz edinemedik. Siyasal tercihlere göre değişen yap boz anlayışlar çoğunlukla; okumayan, düşünmeyi, araştırmayı sevmeyen; denizi, kızı, parayı, beleşi, cep telefonunu seven insanlar yetiştirdi. Sözün özü moral dünyamızın sağlıklı değerlerini, dengelerini oluşturamadık. Oysa kimse bize: “Böyle olun.” dememişti ki! Olan bizdik, seçen bizdik, üretemeyen bizdik,. Toplumun ve ülkemizin son yıllardaki hızlı değişimi karşısında bilgisayarların, cep telefonlarının… değişimindeki hız kadar büyük bir hızla moral değerler için yeni refleksler koyabilmeliyiz. Şikâyetlerden, karamsarlıklardan, eylemsizliklerden, üretimsizliklerden, vazgeçmeliyiz artık. Hafta içi günlerde bile saat 09.00 ‘larda işe başlayan, 24.00’lere kadar televizyon seyreden, değirmen gibi tüketen, iç’inden çok dış’ıyla uğraşan insanların neyi konuşmaya hakkı olur ki! Çalışmıyorsak, üretmiyorsak, biriktirmiyorsak teknoloji diğer uluslar tarafından ülkemize yağmur gibi yağdırılacak. Biz ise dönme dolaptan izler gibi yarı mahmur, yarı huzursuz, yarı şaşkın değişen manzarayı seyredeceğiz sadece. Teknoloji kullanacağız. Teknoloji üretemeyeceğiz. Olur mu öyle şey! Öyle olursa moral dünyamızı teknoloji üretenler kurmaz mı? Ne zaman teknoloji üreteceğiz, o zaman, aydınlık günlere kavuşacağız. Değişen teknolojiyle birlikte yeni yaşam şekillerini, yeni gelenekleri, yeni kuralları; ama mutlaka mutlu bir yaşamı kuracağız. İki kanatlı olacağız. Bir kanadımız teknoloji, bir kanadımız da kendimizin kurduğu moral dünyamız olacak. Reçeteyi yazan da, uygulayan da biz olacağız.