0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

DEDEBAĞI HAYIRI HAKKINDA

DEDEBAĞI HAYRI HAKKINDA

               

                           Aydın’nın Karacasu ilçesinde her yılın ağustos ayının son pazar günü özelliklerini anlatmaya çalışacağımız bir KEŞKEK hayırı yapılır.

                          Bu hayır çeşitli açılardan incelenmeye değerdir. Bu incelemeden;  sosyal, kültürel, tarıhî, dini, gastronomik ve ekonomik sonuçlar çıkarmak mümkündür. Elde edilen sonuçlarla hem Karacasu yaşayışıyla hem de genelde kültürel etkinliklerin nasıl olabileceği konusunda yeni projeksiyonlar oluşturabileceği sonucu çıkarılabilir.

                          Bu yaklaşımla Dedebağ Hayırı ve keşkeğini anlatalım:

                          Bu hayırın yapıldığı mekân tarihî olaylarla açıklanabilen bir Türkmen mekânıdır ve hayıra ismi verilen DEDE de bir erendir ve umuyoruz bir de ALP tir. Yani ALPEREN’dir.

                          Bunu açıklamak için bu coğrafyanın TÜRKLEŞMESİ olayını açıklamamız gerekir.

                          1300’lere kadar bu çevrede Kindos, Gordiyotechus, Plasara, AFRODİSİAS gibi antik kentler vardı. Ama bu tarihte Afrodisias önlerinde Menteşeoğulları ile yerli Bizanslılar arasında yapılan savaşta Bizanslılar yenildiler ve Menteşeoğulları Beyliği B Menderes Vadisi’nin güney kıyılarına kadar olan yerleri sınırları içine kattı. Bir başka Selçuklu kolu, Sarı Tekeliler, Teke Yöresi’nden Denizli — Nazilli — Bozdoğan-Yaykın yolunu izleyerek  bu yöreyi Türkleştirmeye devam etti.

                          Dandalas Çayı’nın Menderes Nehri’ne karıştığı noktaya yakın yerde kurulu bulunan antik kent Antiochia’nın olduğu yerde YENİŞEHİR’i kurdular. Yazır, Eymür, Tekelliler, Yaykın, Karacasu gibi yerleşim yerleri de Selçukluların bu yöredeki yeni yerleşim yerleri oldu.(1)

                          Aydınoğullarının kurucusu Mehmet Bey’in babası Aydın Bey’in türbesi bugün Karacasu’nun BOYASİN(Esençay) köyündedir.

                         Dedebağ Hayırının yapıldığı noktayı merkez alırsak Oğuz boylarının kurduğu bu yerleşim yerleri bir dairenin çemberi üzerindedir.

                         Yani; Selçukiler, yeni ülkeler fethetmenin gururuyla bu bölgeye yerleşirken tarihin sesi bugünkü Yaykın’da,  Ataeymir’de ilk defa başka bir tınıda hissedilmiş. Karacasu ve çevresinde. YaygınIarın, Eymürlerin, Geygellerin, Tekellilerin ataları, onların yiğitleriydi bu savaşçılar.  Fetihten sonra Selçukiler yerleştikleri yerlere yavaş yavaş kendi mühürlerini vurdular. Önce, isimlerden başladılar işe ve Yazır, Eymir, Geyre, Yenice, Bingeç, Tekeliler, Karacasu, Yenişehir ismini verdiler oturdukları yerlere. Sonra da camiler yollar, köprüler… yaptılar.

  1. ve 14. yüzyıllar Anadolu’nun tefekkür ve inanç açısından altın çağıdır. Evlerle, camilerle, köprülerle, medreselerle, hanlarla hamamlarla Türk’ün mührü Anadolu coğrafyasına vurulurken, ta Horasan’dan kaynaklanan tasavvufî bir inanç sistemi onun önderlerinin Yunusların, Mevlânaların, Hacı Bektaş Velilerin sesleri bu yöreye de geldi. TÜRKLER, Bizans ellerine ezanlarıyla, bayramlarıyla, âdetleriyle, giyimleriyle, kültürel zenginlikleriyle… geldiler.

                        İşte o zamanlar bu yeşil vadiye gelip konanlar içinde nice alperenler de vardı. Nitekim gelenlerden en olgunları, en yüceleri Yaren Baba, Şeyh Kemal Dede, Horasanlı Dede, Dedebağı Dedesi diye aramıza kondular; bir zamanlar, bütün insanlarla bir oldular.  Ömürlerini, emeklerini, bilgilerini bu yörenin insanları için harcadılar.  Alçakgönüllü, sabırlı, cömert yaşadılar. Örnek oldular. Fetih ve sonrasında toplumun birleştirici harcı oldular.

Halkımız da bu yüce hizmetleri unutmadı. Kiminin üstüne türbeler yaptı, kimine de elbiseler gibi yeşiI ormanlar giydirdi. Vefalı oldu, onları daima hatırlamak için hayırlar yaptı. Onları bağrına basıp yüzyıllar sonrasına taşımak istedi. Yaşam öyküleriyle, efsanelerle onları yüceltti.

                       Dedebağı yani DEDE’nin BAĞI.

                       Dede’nin oturduğu yer anlamına geliyor. Yakın çevrede bulunan diğer mekân isimleri de böyle: Yarenbaba Türbesi, Tekkeşin(Tekkenişin) Yaylası, Şeyh Kemal Türbesi, Rüşdî Türbesi gibi…

                       Mekânlara güzellik katan bu isimler hem tarihin hem de bir tutkulu inancın hatırlatıcısıdır: “Biz bu çevreyi Türkleştirdik, bir inancı bu çevrede yaşattık.” diye bulundukları mekânlardan bize seslenmektedirler.

                       Dedebağı Dede’sinin bulunduğu yer ve mesela Yenice, Boyasin, Karacasu yaylaları Aydınoğullarının yazları yaylak olarak kullandıkları yerlerdi. İlginçtir; Tekkeşinler Yaylası, Kahvederesi Yaylası, Ballıpınar Yaylası, Dedebağı Yaylası bugün bile yayla olarak kullanılmaktadır. Anlattığımız üzere bu yerlerin tarihselliği, öz Türk yurdu oluşlarıdır ve fethin öyküsü bu yörede bu kadar bellidir.

                           Bu açıklık içinde Dedebağı Hayrını, bu hayrın yapıldığı mekânın tarihselliğini, Türk geleneğiyle yapılan hayırın Türkmen geleneğiyle özdeşliğini anlamak o kadar kolaydır.

                           Bu öz Türk yurdunun, Karacasu ve çevresinin Anadolu’nun her yerinde çeşitli biçimlerde pişirilen ve fakat özü Türkmen/yörük yemeği olan KEŞKEĞİ unutmayışı, marketler ve hazır yemekler tufanında hala bir damak tadı olarak yaşatabilmesi tesadüf değildir.

Anlatıp geldiğimiz tarih ve yaşam açısından düşünüldüğünde KEŞKEK hem tarihimizin hem kültürümüzün içinden bugüne dek varolan,  intikal eden, nesilden nesile aktarılan ve asla unutulmayan, yaşatılan geleneksel, millî bir yemektir.

Keşkek sadece hayırlarda değil, düğünlerde, doğumlarda, asker uğurlamalarında…  bir ritüel haline gelen ve herkesin katılımıyla, birlik ve beraberlik içerisinde gerçekleştirilen yine toplumumuzun başka bir güzel geleneği  İMECE usulüyle  hazırlanan  dualı, bereketli bir yemektir.

 

                         Ne mutlu ki Karacasu halkı, yaklaşık 700 yıldır bu güzel yemeği sofralardan meydanlara taşımış Ortaasya’nın YUĞ törenlerine benzeyen bir etkinliği İslamî bir potada dönüştürerek GELENEKSEL BİR HAYIR biçimine sokabilmiştir.

                         Fetih günlerinden sonra bu coğrafyada bu kolektif anlayışı sürekli besleyen kurumlar da olmuştur. Bir vakıflar kasabası olan Karacasu’daki vakıflar(2),medreseler(3), tekkeler… gibi kurumlar HAYIR kavramını  sürekli beslemiş ve yapılan her hayırda insanlarımız “ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK” istemişlerdir.

                        Karacasu’nun kayda geçen ilk büyük hayır sahibi  Hacı Ulu Bey’dir ve Karacasu çevresini İstanbul’daki Eyüp Sultan Türbesi için vakfetmiştir.(4) Bu anlayışın somut bir örneği bugünkü SEMERCİLER ARASTASI’nın  gelirlerinin Süleyman Rüşdî Tekkesi’ne vakfedilmesidir.(5)

                        Ayrıca, yine bugün kasaba içinde bulunan tarihî çeşmeler Rüşdî’nin başkanlığını yaptığı bir vakfın çeşmeleridir ve bu çeşmelerin kitabe içerikleri ALLAH RIZASINI KAZANMA ARZUSUNU kuvvetle yansıtmaktadır.  

                        Mesela, Dedebağ Hayrının varlığını sürdüren anlayışı 1748 tarihli Hacı Arap Camisi kitabesinde şöyle görürüz:

Habbezâ ol kân-ı fütüvvet mîr-i Karacasu Muhammed Ağa

Bu ibadetgâhı yabdı rızâenlillâh içün Hakk’a dediler

(O yiğitlik ve cömertlik örneği Karacasu Bey’i Muhammed Ağa bu  ibadetgâhı Allah rızası için yaptı.)(6)

                         Cumhuriyet Dönemi’nde de bu hayır anlayışının karşılıksız yapılan okullarla, camilerle, çeşmelerle, hayırlarla… devam ettiğini görmekteyiz.

                         İşte DEDEBAĞ HAYRI tarihî mekânda, tarih içinden süzülüp gelen ve devam eden bir hayır anlayışının yerel ama genelde iyi bilinen ve kabul gören bir şölenidir.

                         Kabul gören,  bilinen ve istenilen dedik. Nitekim  Dedebağ Hayrı bugün ; Tavas’ta, Bozdoğan’da, Nazilli’de, Kuyucak’ta, Burhaniye’de, Aydın’da, İzmir’de ve Karacasuluların bulunduğu her yerde bilinen ve yapılacağı zaman çok öncelerden sorulan, hayra katılmak için hazırlıklar yapılan, toplu gelişler için araçlar tutulan genel bir hayır özelliği taşımaktadır. Geniş bir yörenin hayrıdır derken  bölgemizde   1200 kg et, 1200 kg  buğday, 10 bin adet ekmek, 1 ton biber kullanılarak gerçekleştirilen başka bir büyük hayır yoktur.

                        İmece ve maddî katılım esprisiyle kendi gücünü ve kendi kaynaklarını kolayca üreten DEDEBAĞI HAYIRI bu özelliğiyle de Ege Bölgesi’nin bir kesiminde sosyal anlamda güçlü ve süreklilik arz eden, yapılması gerekir denilen bir hayır düşüncesindeki konsensüsün de örneğidir. Hiçbir vakfa dayanmayan, hiçbir siyasi görüşü yansıtmayan sadece “Allah rızası” dileği etrafında toplanan insanlarımız hayrın gerçekleşmesi için gereken et, buğday, ekmek, biber, sirke, sarımsak, odun, kazan… gibi her şeyi severek temin etmektedirler.

                         Dedebağ Hayırı gerçekleşirken; iaşenin temini, keşkek kazanlarının hayır mahalline getirilmesi, hayırdaki görevlilerin görev dağılımlarının yapılmasında insanlarımız severek çalışmaktadırlar.

                        Ayrıca Hayırdan bir gün önce, akşam saatlerinden sonra  hayır mahallinde yakılan ateşler, kurulan kazanlar,  et ayıran(diften) kadınlar, her işe gönüllü koşan gençler, keşkek kazanlarının başında tahta kepçelerle keşkek döven ustalar ulu çamlar, insanlar, telaş… tamamen geleneksel ve pitoreks bir manzara sunmaktadır. Bu  gece  folklörümüz açısından hayır günü kadar ilginçtir. Gözlemcilere, kültür varlıkları meraklılarına, fotoğrafçılara çok değerli doneler de sunmaktadır

                          Hayır günü onlarca kazan dolusu keşkek hayıra katılan binlerce insan tarafından tüketilir. Fakiri, garibi, zengini, amiri, memuru… eşit ve teklifsiz bir sofra etrafında birleşirler.

Mevlid dinlerler.

                         Bir kıyıcığa oturup göklere uzanan çamların sesini gözlerini kapayarak dinleyebilirler. Toprağı vatan yapanlara, birliğimize beraberliğimize dua edebilirler. Bir çam dibinde huşu içinde kendileriyle konuşabilirler. Selçukilerin, Alp Eren Yaren Baba’ların, Horasanlı Dede’lerin, Dedebağı Dede’sinin seslerini duymaya çalışabilirler

                          Hissedebilirler, umut edebilirler; kendileri ve insanlık için dua edebilirler.

                          Çağdaş bir yorum olan “Dedebağı Dede’sinin ormana zarar verenleri nasıl caydırdığının öyküsünü” dinleyebilirler.

                           En sonunda anlatmak istediğim bir konu daha var:

                          Hayır kavramını anlatırken pek zarif düşmese de  bir realite olan bu hayırın mali portesidir. Keşkeğin sofraya gelişi  muhtemel ki 500 bin Tl’dir. Hayıra katılanların kendi harcadıklarıyla da bu rakam 800 bin Tl civarındadır.

                          Bu rakamın kasaba hayatındaki ekonomik katkısını da göz ardı etmemek gerekir.

SONUÇ:

Bir toplumun ve bir milletin hayatında geleneklerin yaşatılmasının, millet bireylerinin belli ülküler etrafında birleştirilmesinin, toplumsal huzurun yaşatılmasının, imecenin gücünün ne kadar önemli olduğunu Dedebağı Hayırı pek güzel gösterir ve geleceğimiz için sosyolojik, kültürel, iktisadi  işaretler sunar.

ÖNERİLER:

                    1-Hayır günü ve öncesinde trafik kontrol düzenli olmalıdır.

                    2-Yeni otopark alanları oluşturulmalı ve bu otoparklarda görevliler olmalıdır.

                   3-Hayır etkinliğinde otantik yapı bozulmadan özellikle dağıtım, servis biçimi, keşkek yeme düzeni, bulaşıklar, çöpler konusunda profesyonel destek alınmalıdır.

                  4-Keşkek hayrının apolitik olma özelliği üzerinde titizlikle durulmalıdır.

                  5-Keşkek hayırı günü ormanın korunması konusunda Orman İşletmesinden öneri ve destek alınmalıdır.

                 6-Keşkek hayırında görevlilerin görevli olduklarıyla ilgili ortak kokartları olmalıdır.

                7-Trafik düzeni tek yönlü trafi düzenine sokulmalıdır. (Yazır’dan çıkış gibi)

                                                                                     24 Ekim 2023

1-Aydın İli ve Yörükler, Hikmet Şölen, C.H.P Basımevi Aydın,1945

2-Aydın Karacasu Kazasının Sosyal ve Ekonomik Tarihi(15.,16. YY Osmanlı Tapu Tahrir Defterleri), İsa Özbilen, Aydın 2019

3-Türkiye’de Modern Eğitimin Gelişimi ve Aydın, Adil Adnan Öztürk, Aydın Valiliği Kültür Eserleri Dizisi 2, Başkar Ofset, 1999 Aydın

4-İsa Özbilen,a.g.e. s.57

5-Yemezzâde Süleyman Rüşdî, Hüseyin Kuruüzüm,Kolalı Matbaası, Aydın 2007, s.68

6-Karacasu’da Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitabeleri, Hüseyin Kuruüzüm,Aydın 2017,s.32