0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

DEDEBAĞI HAKKINDA

Aşağıda sunduğum yazı Dedebağı ile ilgili bir denemedir. Sayın okuyucularımız bu yazıya kendi bildiklerini eklemek istiyorlarsa kuruuzum1947@hotmail.com adresine yazabilirler.

 

DEDEBAĞI’NDA  BİR GÜL

 

Ardıç Dağı’ndan Büyük Menderes Irmağı’na doğru akıp giden Dandalas Çayı’nın iki yakasındaki düzlüklerde pek çok eski uygarlığın izi var. Afrodisias’ta yapılan kazılar tarih öncesi zamanların belgelerini sunuyor hepimize. Örneğin; Etiler, Karyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar yaşamış bu topraklarda.

Köyler, kasabalar kurmuşlar ve bunlara; Afrodisias, Gordiotechius, Kindos, Pılarasa … diye isimler vermişler geçmişte.

Bu topraklara en son gelenler bizleriz. 13. yüzyılda Menteşe Yöresi’nden gelmişiz bu yöreye. Aslımız bir dolu şerbet gibi Anadolu Selçukileri. Anadolu Selçukileri, Antalya’dan, Teke Yöresi’nden çıkmışlar yola eski zamanlarda. Birçok oymak yollara düşmüş. Atlar, arabalar, renk renk yurt denilen çadırlar, kadınlar, çocuklar ve tabii ki alpler, onlarla birlikte daha bir ballı, daha olgun alp erenler…

Bir kolumuz Menteşe’den Tavas — Kızılcabölük- Vakıf- Afrodisias yoluyla gelmiş buralara. Bir kolumuz da Denizli — Nazilli — Bozdoğan-Yaykın yolunu izlemiş. Hepsine birden Sarıtekeliler denirmiş.

1310’larda manzara bu.

Selçukiler, yeni ülkeler fethetmenin asil gururuyla bu bölgeye gelirken tarihin sesi bugünkü Yaykın’da,  Ataeymir’de ilk defa başka bir tınıda hissedilmiş o zamanlar. Çakmak çakmak koşan atların kişnemeleri, yiğit savaşçıların naraları, gürz ve kılıç sesleri duyulmuş buralarda. YaygınIarın, Eymürlerin, Geygellerin, Tekellilerin ataları, onların yiğitleriymiş bunlar.

İlk kanlı savaş, Selçuklu Eymürler ile Bizanslılar arasında, bölgenin merkezi durumunda olan Afrodisias’ta olmuş. Böylelikle ilk kanla beraber toprak, toprak olmaktan çıkıp vatan olmuş.

Selçukiler yerleştikleri yerlere kendi mühürlerini vurmuşlar. Önce, isimlerden başlamışlar işe ve de Yazır, Eymir, Geyre, Yenice, Bingeç, Tekeliler, Karacasu ismini vermişler oturdukları yerlere. Sonra da camiler yollar, köprüler… yapmışlar kendi usullerince.

Dili, dini, gelenekleri farklı insanlar; Selçukiler, Bizanslılar, Rumlar yan yana gelmişler. Bir harman olmuşlar. Hatta ADAMHARMANI diye bir köyün bugün buralarda olması, insanların nasıl harman olabileceğini hatırlatır hepimize.

13 ve 14’üncü yüzyıllar Anadolu’nun altın çağıdır tefekkür ve inanç açısından. Bir yanda Yunus:

YARATILMIŞI HO$GÖRDÜK

YARADANDAN ÖTÜRÜ

der. Hacı Bektaş Veli de bütün boylara:

BİR OLALIM, DİRi OLALIM, İRİ OLALIM

diyerek ulus olmanın büyük sırrını verir. Diğer taraftan Mevlânâ daha öteye geçer, evrensele uIaşır:

GEL, GEL. GENE GEL

HER NE İSEN GENE GEL

BU BİZİM KAPIMIZ

UMUTSUZLUK KAPISI DEĞİL

YÜZ KERE TÖVBENİ BOZMUŞSAN GENE GEL

derken;

Rum’unu, Bizanslısını, Selçuki’sini, Türk’ünü, Çerkez’ini… bir potada birlemeye, yüzünün ak ateşiyle tüm insanlığı aydınlatmaya çalışır.

Anadolu’da; evlerle, camilerle, köprülerle, medreselerle Türk’ün mührü coğrafyaya kazınırken, Anadolu insanı da erenleriyle pişmektedir âdeta…Alp erenler, kâmil insanlar diyarı olmaktadır Anadolu. Hamlıktan geçip pişmek; pişip de yok olmak; yoklukta özgür olmak içindir bütün sevdalar.

İşte o zamanlar bu yeşil vadiye de gelip konan nice Alp erenler olmuş. Gelenlerden en olgunları, en yüceleri, en esrikleri Yaren Baba, Şeyh Kemal Dede, Horasanlı Dede, Dedebağı Dedesi diye aramıza konmuşlar; bir zaman, bütün insanlarla bir olmuşlar.  Ömürlerini, emeklerini, bilgilerini bu yörenin insanları için harcamışlar.  Alçakgönüllü, sabırlı, cömert yaşamışlar. İnsanın has’ı olmuşlar. Çoban yıldızları gibi yücelerde durup Yunus gibi, Hacı Bektaş Veli gibi, Mevlânâ gibi yaşamışlar.

Halkımız; Şeyh Kemal’in, Dedebağ Dedesi’nin, Yaren Baba’nın, son dönemde de Süleyman Rüşdî’nin  yüce hizmetlerini unutmamış. Kiminin üstüne türbeler yapmış, kimine de elbiseler gibi yeşiI ormanlar giydirmiş. Vefalı olmuş, onları daima hatırlamak için hayırlar yapmış. Onları bağrına basıp yüzyıllar sonrasına taşımak istemiş. Yaşam öyküleriyle, efsanelerle de yüceltmiş onları.

Bunlardan biri Dedebağı Dedesi için anlatılır yüzyıllardır. Söylenir ki:

“Kim bu ormandan bir dal keserse onun kolu kırışılırmış. Kim bu ormandan bir dal götürürse o gece Dedebağı Dedesi odunu götürenin rüyasına girermiş. Onu yatağından kaldırıp o dalı ormana bıraktırırmış. Büyüğünden küçüğüne herkes bu söylenceye inanırmış. Dedebağı’nın bol yıldızlı gecelerinde nineler, dedeler torunlarına hep Dedebağı Dedesi’nin ormanı nasıl koruduğunu anlatırlarmış. Büyükler, küçükler ormandan bir dal dahi koparmazlar;  bu yemyeşil ormanın içinde huzur içinde yaşarlarmış.”

0 gündür, bu gündür bu zümrüt orman korunmuş. Orman da bütün zamanların en güzel ve en anlamlı sesi ile insanlara teşekkür edip durmuş.

Bugün, bu güzel hayır gününde sıra sizde:

Siz de bir kıyıcıkta göklere uzanan çamların sesini dinleyin. Gözlerinizi kapayın ve hayal edin. Toprağı vatan yapanlara dua edin. Selçukilerin, Alp eren Yaren Baba’ların, Horasanlı Dede’lerin, Dedebağı Dede’sinin seslerini duymaya çalışın.

Vatan denen kavramın ve güzel ahlâklı olmanın geçmişteki macerasını bir kez daha düşünün.

Çam seslerini dinleyin, hissedin.

Kendiniz ve insanlık için dua edin.

 

Metin Yazarı

Hüseyin KURUÜZÜM