Cumhuriyet’le Değişen Karacasu
1926’larda Karacasu nasıl bir kasabaydı, bunu bütün ayrıntılarıyla bugün bilemiyoruz; ancak büyüklerimizin anlattıklarıyla geçmişin sisli dünyasındaki yaşantıları , olayları bugün netleştirmeye çalışıyoruz. 1926’daki Karacasu’dan seçilmiş bir olaydan çıkarak Cumhuriyet Bayramı’mızın kutlanışına bu yazımla katkıda bulunabilir miyim diye düşünüyorum.
1926’da Karacasu pek çok evladını savaşlarda kaybetmiş, fakir bir dokumacı kasabasıydı. Eşraf denilen birkaç aile dışında halkın büyük çoğunluğu fakirdi. O zamanın fakir ailelerinden birinin çocuğu olan öğretmenimiz Muharrem Sarp o günlerde okula gidişini şöyle anlatmıştı: “Biz çok fakirdik. Mahallemizdeki pek çok çocuk gibi takunya bile bulamadığımız için yalın ayak dolaşırdım. Çarşıya gidecek olsam takunyası olan bir arkadaşımdan onun takunyalarını ödünç alır öyle giderdim çarşıya. Cumhuriyet yeni kurulmuştu. Yeni yönetim okullardan çalışkan ve yetenekli çocukları seçerek parasız okutuyordu. Öğretmen okulunda okuyabilmek için ben de başvurdum. Anamla birlikte gerekli işlemleri yaptırdık; ama yatılı okul için hazırlanan senetleri imzalayacak bir kefil bulamadık. Bunun için çarşıda esnafları dolaşıyordum. O ana kadar senetleri kimseye imzalatamamıştım. Karşı dükkânların birinden bir amca, beni parmağıyla işaret ederek çağırdı: Nedir derdin, diye sordu. Senetleri imzalatamadığımı okula gidemeyeceğim diye çok korktuğumu ona anlattım. O amca ; ben imzalarım , sen okumana bak dedi. Ben o amca sayesinde okudum”
Böyle anlatmıştı Muharrem öğretmenimiz. O günün fakir çocuğu Muharrem, Cumhuriyet sayesinde öğretmen oldu. Çocuklarını üniversitelerde okuttu. Bir oğlu da İsviçre Üniversitesi’nde profesör oldu. Senetleri imzalayan esnafın oğlu Hamit de Prof.Dr. Hamit Özgönül oldu. Babam, bir şehit çocuğuydu. Babasını hiç görmemişti ve yaşamında kimseye baba diyememişti. O anlatırdı. Yine cumhuriyetin ilk yılları, galiba 1928. Cumhuriyeti kuranlar, savaşlarda yok olmuş devlet kadrolarını tekrar kurabilmek için kasaba kasaba okutacak gençler ararlar. Babam 12-13 yaşlarındadır. Komşuları Kalaycı Salihlerin oğlu Mehmet Ali deniz astsubay okuluna okumaya gider. Ninem oğlunu –istemelerine rağmen –göndermez. Bir süre sonra üstündeki pırıl pırıl elbiselerle Karacasu’ya dönen arkadaşı Mehmet Ali’yi gıptayla seyreder. Belki o sebeptendir ki babam beni okutmayı hep istemişti. Ve onun içindeki okuma arzusunu da Cumhuriyet yakmıştı. Karacasu’da ve Türkiye’de köy çocukları, halk çocukları sadece yeteneklerine bakılarak devletin parasız okullarında yeni Cumhuriyet yönetimi sayesinde okudular. Bilgilerini ve sosyal düzenlerini hep geliştirdiler. Fakir halkımızın içinden çıkan onca genç; doktor, mühendis, öğretmen, seçkin esnaf oldular. Demem o ki yıkılmış bir devletin enkazı içinden yeni bir devlet kurmayı başarabilen bu yeni yöneticiler, yüzyıllardır Karacasu’dan sadece vergi ve asker alan devlet anlayışı yerine barışı, zenginleşmeyi, kültürü ön plana çıkaran yeni devlet anlayışını getirdiler. Cumhuriyet, ilk kez köy çocuklarının, halk çocuklarının içlerinde ben de subay , ben de doktor, ben de zengin iş adamı olabilirim, ben de bu ülkenin yönetimine katılabilirim duygusunun ışığını yaktı. Bugünkü devleti kültür ve başarı felsefesi ile kuran Atatürk ve arkadaşlarının özlemi bugünkü Türkiye’nin; Almanya, Japonya, Amerika devletleri gibi bilimde, teknikte , sanayide gelişmiş olması,zengin olması hatta bu devletlerden daha ileri olmasıydı. Onlar bu özlemlerle, niyetlerle Cumhuriyet’i kurdular. Onların niyetlerinin temizliğinden sonsuz vatan sevgilerinden kim şüphe edebilir ki! Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz. 1926’ları bırakınız.1960’lar da bile Karacasu’da tam çalgılarla, deve gösterileriyle, fener alaylarıyla kutlanan Cumhuriyet Bayramı Karacasu’da ve tüm Türkiye’de umarım yine aynı canlılıkla kutlanacaktır.
Bayramınız ve egemenlik hakkınız kutlu olsun.
|