Bir Okul Kuruluşundan Anılar Karacasu yaşayışında pek çok okul inşa hikayesi vardır. Çünkü Karacasulular pek çok okulunu kendileri yapmışlardır. Eski Merkez İlkokulunu, Karacasu’yu Sevenler İlkokulunu, Karacasu’yu Sevenler Ortaokulunu ve bu okulun ek binalarını, Karşıyaka Atatürk İlkokulunu, Memnune İnci Hanım’ın yaptıdığı Karacasu Meslek Yüksekokulunu , İrfan Bezci’nin yaptırdığı Yüksekokul ek bina düzenlemesini, Karacasu Vakfı Kız Öğrenci Yurdu’nu, Kavurmacılar İlköğretim Okulunu, Kırçiçeği Anadolu Lisesini yapanlar hep Karacasulular olmuştur. Anılarla anlatacağımız Karacasu Meslek Yüksek Okulu bunlardan sadece birisidir. Sayın Rektör Prof. Dr. Cezmi Öncüer’in gayretleriyle Karacasu’ya bir yüksek okul kurulması kararı alınmıştı ve bu okulun Karacasu’da kurulması için Yrd. Doç. Dr. Aziz Bostan Bey görevlendirilmişti. Görev yazısını alıp Karacasu’ya gelen ve fakat binası dahi olmayan okulun yeni müdürünün elinde sadece bu okulun müdürü olduğuna dair Rektörlük’çe verilen bir yazı vardı. Karacasu Kaymakamlığı kendisine görevlerini yaparken kullanacağı bir oda vermişti. Yani bir oda ve bir müdür vardı işin ilk başında. Sonraki günlerde okul olarak kullanılmak üzere Halk Eğitim Binası’nın ikinci ve üçüncü katları Kaymakamlıkça Yüksekokula tahsis edilmişti. Boyası, badanası ve bir okul düzenlemesi olmayan bu iki kat içinde boya badana işlerine ve yeni bölmelerle dersaneler oluşturulmaya başlanmıştı. Bunun için esnaftan boya badana malzemelerinin temini konusunda yardımlar alınırken bir taraftan da halktan maddi yardım sağlanmaya çalışılıyor, bu yardımların akışını kolaylaştırmak için Kaymakamlıkta Esnaf Odası, Zıraat Odası, Belediye…gibi kuruluş temsilcileriyle sık sık toplantılar yapılıyordu. Mesela Belediye; araç, ev, yurt vaatlerinde bulunuyordu. Bir gün, Vakıf, yönetim kurulu toplantısını Karacasu’da yapıyordu. Toplantı esnasında MYO Müdürü Aziz Bey toplantıya katıldı. Ben kendilerini ilk defa görüyordum. Toplantı bitiminde Aziz Bey Vakıf toplantısında bulunanlara hitaben kısa bir konuşma yaptı. Okulun Karacasu için öneminden ve ihtiyaçların çokluğundan ve imkânsızlıklardan söz etti. Vakıftan yardım istedi. Bütün arkadaşlar gerekli desteği vereceklerinden söz ettiler. Toplantı bitiminde Aziz Bey’le bir kenarda konuştuğumuzda yeteri kadar parasal yardım alamadığından söz etti. Ben de kendisine: Yanında bulunan insanlarla çalışırsa halktan yardım sağlayamayacağını, kimlerle çalışırsa daha iyi sonuçlar alabileceğini, anlattım. Nitekim Aziz Bey hemen çevresini değiştirdi. Tam da dediğimiz gibi parasal yardım miktarını arttırmaya başladı. Hatta Burdur’dan bile Karacasu MYO’ya yardımlar sağlandı. Bu arada Halk Eğitim binasında öğretmenler dahil herkes bir işçi gibi çalışıyordu. Belediyenin tahsis ettiği lojmanlarda; tamir, boya badana işleri de hızla sürüyordu. Karacasu Vakfının huzurevi olarak düşündüğü binanın inşaatı Vakıf üyelerinin katkılarıyla hızla sürüyordu. 20 öğrencinin eğitimine yetecek kadar bir mekân, öğretmenler için lojmanlar ortaya çıkmaya başlamıştı. Belediyenin tahsis ettiği bir taksi MYO Müdürünün emrine verilmişti. Sayın Rektör Prof. Dr. Cezmi Öncüer, daha önce yapılan protokolün hangi hususlarının yerel olanaklarla ne kadar sağlandığını konuşmak ve görmek üzere Karacasu’ya gelir. Yerel yönetimle oluşturulan protokol hükümlerinin tam yerine getirilmediğini ve hele hele bir yurdun kurulamadığını gören Rektör Bey toplantıda ayağa kalkar ve :” O zaman burada bu okulu açmayalım” der. Okul Müdürü Aziz Bey. “ Sayın Rektörüm Vakıf binası var. Bu binayı bize umarım tahsis ederler. Sizi oraya götüreyim .” der. Ben çarşıdaydım. Aziz Bey telefonda beni arıyordu. Telaşla: “ Rektör Bey’in hissiyatını anlattı. Ben Rektör Bey’e yurt var dedim. Aman hocam hemen Vakıf binası inşaatına git. Biz oraya geliyoruz. Binayı MYO’ya vereceğinizi söyle.” dedi. Benim böyle bir yetkim yoktu. Ama anladığım kadarıyla MYO hayali Karacasu için bitmek üzereydi. Hemen Vakıf inşaatına gittim. İnşaatta daha tuğlalar yeni örülmüştü. Sıva filan yoktu. Rektör, Kaymakam, Belediye Başkanı ve pek çok insan Vakıf binasının en alt katında, yemekhane bölümündeydi. Hepsine hoşgeldiniz dedikten sonra: “ Sayın Rektörüm, bu bina Karacasu dışındaki Karacasu evlatlarının ve bütün Karacasuluların katkılarıyla yapılmaktadır. Vakfımız apolitik bir vakıftır. Tek ilkesi Karacasu’ya hizmet etmektir. Cumhuriyetimizi kuran her vatan evladına şükran duyar. Ben de bu kasabanın evladıyım. Bugün burada vereceğiniz bir kararla Karacasu’nun makus talihini değiştirebilirsiniz. Kasabamıza kuracağınız okul herkese ışık olacak esnafımıza maddi kazançlar sağlayacaktır. Sizden bize yardımcı olmanızı istiyoruz. Yeter ki bu okul Karacasu’da açılsın. Biz bu binayı sizlere tahsis etmeye ve ders yılı başında bu binayı hizmete hazır hâle getirmeye kararlıyız.” dedim. Rektör hiçbir şey demedi. Yukarı çıktılar. Sonradan Aziz Bey’den duydum ki Rektör Bey, Aziz Bey’e: “Artık ben karışmıyorum. Çalışmalarına devam et.” demiş. Bu binayı can alıp vererek, büyük emeklerle bitirmeye çalıştık. Amaç ders yılı başına bu binayı kız öğrenci yurdu olarak açabilmekti. Şu anımı hiç unutamam: İnşaatta öyle bir aşamaya gelmiştik ki beş kuruşumuz kalmamıştı. Prof. Dr. Ali Küpelioğlu Bey’le ne yapacağımızı düşünüp çare arıyorduk. Yeni bir maddi katkı bulamazsak kendimiz biitirecektik bu binayı. Buna karar verdik. O kadar da kararlıydık. Kadere bakın ki tam da binayı bitirdik. Vakıf üyelerimiz perdelerini takmaya kadar her şeyi kendi elleriyle yaparlarken, yurda kabul edilmiş kız öğrenciler salonda beklerken Karacasu’dan bazı insanlar Vakıflar Genel Müdürlüğüne telefon edip bu yurdu açtırmamaya çalışıyorlardı. Gece boyu telefonlar devam etti. Ben Aydın’daydım. Prof. Ali Bey beni aradı ve durumu anlattı. Ben o gece Rektör Bey’i aradım. Rektör Bey çok sinirlendi ve Hüseyin Hocam kim bunlar, isimlerini ver dedi. Ben kendilerine: “ Karacasu küçük yer. İsimlerle uğraşırsak daha zor sorunlar çıkar. Siz bizim Vali Bey’le konuşmamızı sağlar mısınz?” dedim. Ertesi gün İzmir’den gelen Vakıf Başkanımızla birlikte Valiliğe gittik. Orada Karacasu Belediye Başkanı ve Kaymakamı da vardı. Dördümüz Vali Bey’e çıktık. Vakıf başkanımız durumu anlattı. Vali Bey, sağ olsun, bizi teşvik etti. Gidin, hemen yurdunuzu açın, dedi. Bugün bile, o yurdun açılmasını neden istemediler çözebilmiş değilim. İlk ders yılı bu zorluklarla devam ederken sene sonuna gelmiştik. İkinci yıl da inşaatlarla, okul gereçlerinin sağlanmasıyla, maddi destek bulunmasıyla ilgili çalışmalar sürüp gitti. İlk mezuniyet töreni çok güzel bir biçimde Halk Eğitim Binası bahçesinde gerçekleşti. Bu arada Yüzme Havuzu yanına yapılan İlköğretim Okulu binası bitince biz bu binanın MYO’ya verilmesi için teşebbüste bulunduk. Mahalle halkıyla ve Merkez Okulu yöneticileriyle toplantılar yapıldı. Şiddetle karşı çıkılmasına rağmen idarî destek sayesinde okul MYO’ya tahsisi edildi. Buna karşılık da Merkez İlkokulunun boya badana ve kalorifer işleri tamamlandı. Bu arada bölüm sayıları durmadan artıyordu. MYO’ya ait atölyeler kurulmuştu. MYO’ya ait 60 yataklı bir öğrenci yurdu kurulmuştu. 300 kişilik bir kafe inşa edilmişti. Yurt ve öğrenci kafetaryası, atölyeler ile okulun imkânları hızla artmaktaydı. Yeni okulun bahçesinin ve sınıflarının düzenlenmesi hızla devam etti. Okula bilgisayarlar, projeksiyon makineleri, atölyelere ekipmanlar, bürolara tefrişat malzemeleri alındı. Tekel Tütün Deposu organize edilerek okul hâline dönüştürldü. Okul bahçesine yüzlerce metre boyunda duvarlar yapıldı ve Yüksekokula yaraşır giriş düzenlendi Velhasıl acı tatlı anılarıyla 6-7 yıl geçiverdi. Bu yedi yıl içinde okul müdürünün hem bir arkadaşı hem de bir öğretmeni olarak okuldaki bütün kuruluş çalışmalarının haberdarı idim. Finansman ve çevre ilişkileri konusunda Aziz Bey’in hep yanındaydım. Bugün de hep yanındayım. Yedi yıl önce 20 kişi ile öğretime başlayan bu okul yedi yıl sonunda Karacasuluların büyük katkılarıyla 4 katlı, geniş bahçeli okuluyla, atölyeleriyle, Tekel Tütün Deposu’nun okul hâline getirilmesiyle, kafetaryasıyla, deri atölyesiyle, 60 kişilik öğrenci yurduyla ve sıkı durun 1500 öğrencisiyle Aydın’nın en büyük, en ışıltılı yüksekokulu hâline gelmişti. Karacasu sokakları ülkemizin renklerini taşıyan yüzlerce Yüksekokul öğrencisiyle doluydu. Çalışan, katkıda bulunan, maddi destek sağlayan herkesin; okul inşaatlarında çalışan öğrencilerin, öğretmenlerin, hele hele çalışkan öğretmen Mehmet Taşdelen’in ve okula aşkla bağlı AZİZ BEY’in eseriydi bu görkemli eser. Elde edilenleri görmemek için sadece kör olmak gerekirdi. Veya hırsların, basit insanların gözlerini perdeleyen cahilliğin çamurlarına düşmek gerekirdi. Yedi yıl boyunca böyle bir güzellik yaratılırken oluşacak insan ilişkilerinde tabii ki yanlış anlamalar, kişisel zaaflar, kıskançlıklar, alınganlıklar daha sayabileceğimiz pek çok olumsuzluklar olacaktı. Çözüm ise pozitif yaklaşımlar ve iletişimin sağlanması olmalıydı. OLMADIII. Her zamanki gibi, her yerdeki gibi olduuu. Aziz Bey’in şahsı için dedikodular çıkarıldı. Türkiye’de böyle hâllerde ne gibi şeyler söyleniyorsa aynıları Aziz Bey için de söylendi. Bu okul sayesinde kazanç sağlayanlar bile : “Bu okul kurulmadan önce böyle bir kazancım yoktu. Bu okul sayesinde daha çok kazanıyorum. Bu okulu kuran kim?” demediler. Eğitimlerine hiç yakışmayacak cümleleri kurdular. Dedikodu kazanı zebanilerin attığı her odunla daha da kaynatılıyordu. Aziz Bey haşlanmak isteniyordu. Şikayeti olan herkes diğer şikayeti olanla birleşip kütüphanelerde şikayet dilekçesi hazırlıyordu. Yan yana gelenler ise benim mesleğim ne, ben nerede çalışıyorum, ben şimdi kiminle beraberlik kuruyorum, yaptığım iş etik mi?” demediler. “Gidelim konuşalım, açıkça dürüstçe derdimizi anlatalım.” demediler. Her iftira cümlesiyle ziftlere bulaştılar, kapkara oldular. Hiç ilgisi olmaması gerekenler minübüse dolup rektörlüğün yolunu tuttular. Bir tek istekleri vardı: Aziz Bey’in görevden alınması. Rektör Şükrü Boylu’nun odasında Belediye Başkanı Emin Mete Bey’in, Zıraat Odası Başkanı’nın, Esnaf Odası Başkanı’nın, İrfan Bezci’nin, benim, Aziz Bey’in bulunduğu toplantıda konuşulanları ise anlatmayı şimdi uygun bulmuyorum. Halbuki o zamanlar Karacasu’da bir okul kurulmamıştı. Bir ruh o okulun her taşında bir cisme dönüşüp bütün insanlara seslenmişti. O ruh -başta da söyledim- yüzyıllardır okullara sevdalı, okullar inşa eden Karacasulunun ruhuydu. Biliyor musunuz bilmem, niye Karacasu Ortakulunun girişine KARACASU’YU SEVMEK SÖZLE DEĞİL ESERLEDİR diye yazmışlar? Bu konuyu yakında çıkacak kitabımda anlatacağım. O günler bu okulun hızla yükselişinde kusurlu buldukları insanı tasfiye edenler bugün: “Karacasu MYO’ya o günden bugüne ben ne katkılar sağladım?” sorusunu vicdanlarında sormalıdırlar. Sözlerimi KARACASU DİYE DİYE isimli kitabımın 64. Sayfasından seçtiğim şu cümllelerle bitirmek istiyorum: 1957’de Karacasu’da bir boya ve apre fabrikası kuran ve iki yılda iflas ettirilen İhsan Konuklar şöyle demişti. “Karacasulular iyi insandılar. İçlerinden çıkan on onbeş kişi hem bizim hem de Karacasu’nun geleceğini kararttı.” Anlayana sivrisinek saz; anlamayana davul zurna az. NOT: Bu yazının bugünkü Karacasu MYO yöneticileri, öğretmenleriyle ilgiisi yoktur. Bu yazı sadece bir Karacasulu olarak Karacasulularla konuşmakla illgilidir. NOT: Daha çok fotoğraf görmek için ana sayfadaki numaraları tıklayın. | |