0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

0542 597 01 45

kuruuzum1947@hotmail.com

Muzaffer Atıcı’dan Mektup Var

Muzaffer Atıcı: 1952 yılında Aydın ilinin Karacasu ilçesinde doğdu. İlk ve ortaokulu, Karacasu Sevenler okulunda okumuştur. Ortaokuldan sonra 1970 yılında, Kuleli Askeri lisesini bitirmiş ve oradan Kara Harp Okuluna gitmiştir. 1973 yılında Kara harp Okulundan Topçu Teğmen olarak mezun olmuş ve kıtaya gitmiştir. 1977 yılında Kara pilotu olmuş ve 1992 yılında emekli olmuştur. Sivil hayatta özel şirketlerde helikopter pilotu olarak çalışmıştır Muzaffer Atıcı’nın KARACASU DİYE DİYE kitabının yayınlanması ile ilgili düşünceleri aşağıdadır. Kendisine olumlu katkıları için teşekkür ederiz. Değerli Ağabeyciğim, Öncelikle iyi ki varsınız diyorum. Karacasu’yun unutulmuş ve unutulmaya yüz tutmuş bir çok özelliğini yazarak gelecek kuşaklara ölümsüz eserler bırakmanız nedeniyle sizlere olan saygım ve sevgimin sonsuzluğa dönüşmesine neden olmuştur. Yazmış olduğunuz kitapları bir vesileyle okuyorum. Karacasu sevgisi, uzun yıllar Karacasu dan ayrı yaşamama rağmen genlerimde oluşmuş olan Karacasu sevdası yüzündedir. Kitabınızda ki bir satır dikkatimi çekmiştir. Karacasu’daki kitabeleri olan çeşmeler. Gerçekten anlatımınızla bu eserler Karacasu için apayrı bir lezzettir. O çeşmelerde; Biri Osmanlı kültürü, diğeri de Bizans kültürü, yan yana gelmiştir. Çeşmelerin altına birer Bizans Lahiti koymuşlar. ifadeleridir. İlk Okul arkadaşım Ali Tuzdengi, Taner Tuzdengi’nin kardeşidir. Tuzdengiler Karacasu Geyre köyündendir. Geyre köyünde harabelerin içinde kalmış eski evleri vardır. Devlet harabe içinde kalan bu eski evleri istimlak etmiş ve bu evlerin yerine yeni Geyre köyü kurularak burada istimlak edilen evlerin yerine Devletin yaptığı daha modern evlerden verilmiştir. Ben her iki evi de görmüş ve gece yatısına da kalmış biriyim. Ali Tuzdengi’nin ilk okul arkadaşım olması nedeniyle onunla beraber Geyre köyüne gittiğimizde harabeler içinde dolaşırdık. Geyre köyü daha doğrusu Afrodisyas heykelcilik okulunun çok ileri seviyede olduğu bir antik kenttir. Bunun yanında Şarapları ile çok meşhurdur. Şarap yapmak maksadıyla mermerden yapılmış tekneler yani bizim tabirimiz ile yalaklar kullanılırmış. Bu üzümün sıkılmasın da kullanılan tekneler aynen Lahitler gibidir. Şekil olarak birebir benzerdir. Ayırt edemezsiniz. Şekil ve dizayn olarak aynıdır. Lahit bildiğim kadarıyla Mezar demektir. İçine ölünün konduğu ve üzerinin mermer taş ile kapatıldığı kapalı bir mekandır. Şarap yapmak maksadı ile yapılmış olan teknenin Lahitten tek farkı tekne dibinde üzüm suyunun akıtılacağı bir delik olmasıdır. Bunu Benim çocukluğumda Geyre köyünde yaşayan o zamanın yaşlı insanları söylerlerdi. Bu delikler vasıtası ile Lahit ile Şarap yapma mermer tekneleri birbirinden ayırırdık. Bizlerde harabeleri gezerken bu üzüm suyunun çıkarıldığı teknelerde oynardık. Ama eğer bu teknenin dibinde delik yoksa bunun içine girmezdik. Çünkü onun mezar olduğunu bilirdik ve korkardık. Bu üzüm suyunu çıkarmak için Ali ve Taner Tuzdengi’in anneleri olan Saniye Tuzdengi annemiz ( Teyzemiz ama ben çok samimi olduğum için annemiz olarak hitap ediyorum. Allah rahmet eylesin.) Köy kadınlarının üzümleri, ayakları ile ezerek suyunu çıkardıklarını anlatırdı. Bizler çocuk olduğumuz için bu şaraplar içilmez kadınlar kirli ayakları ile çiğniyorlar diye düşünür ve kendi aramızda gülüşür, eğlenirdik. Bunu uzun uzadıya niçin anlattım. Tunus’a ailecek gezi için geçen yıl gittiğimizde Müslümanlar oradaki Eski Roma Tapınaklarını yıkmışlar ve Roma devrinden kalan Tapınak sütunlarını alarak kendilerine sütunlardan oluşan camiler yapmışlar. Camileri gezdiğimiz de Farklı dönemlerden oluşan ve farklı sütun başlıklarından oluşmuş camileri gördükçe çok üzüldüm. Bir kültür mirasını yok ederek uyduruk bir mimari kültür yaratılmaya çalışılmış. İslamiyet bu demek değildir ama uygulamaları görünce gerçekten üzüldüm. Karacasu daki çeşmelerde, gerçek bir kültür mirasıdır. Çeşmelerin Osmanlı kültürü ve kitabelerinin yanında Çeşmelerin önüne konmuş ağarlar yani su yalakları veya su tekneleri Bu şarap için üzüm suyu çıkarma teknelerinden esinlenmiş mermerden yapılmış su hazneleridir. ( Su havuzcuklarıdır.) Mermer işlemesi ve eserler yöre halkının çok eski kültüründe olan bir etkinliktir. Bizans lahitleri ile birleştirilmiş bir kültürdür denince aklıma Tunus’taki gibi bizim Karacasulu lar da Afrodisyas lahitlerini söküp su yalaklarımı yaptı gibi bir düşünceye kapıldım. Bu düşüncemi dile getirmek için size yazma gereği duydum. Ayrıca Karacasu da kilisenin olduğu doğrudur. Bu kilisenin yeri Sizin Kayın babanızın evidir. Rahmetli Mustafa Bezcinin evidir. Allah mekanını cennet eylesin. Burası daha öncesinde Niyazi Doyurumun eviydi iki oğlu vardı, Muzaffer ve Mukadder, Muzaffer bey sizlerin akranıdır. Mukadder bey de benim akranımdır. Arka tarafımızdan bahçe ve mahalle komşumuz olması nedeniyle bu eve çocukluğumuzda çok girer çıkardık.Bu ev bu adada en büyük bahçeye sahip tek evdir. Ön tarafı ve arka tarafı bahçedir. Ön tarafından Alemler yolu geçer. önünde çok büyük bir Selvi ( kavak ) ağacı vardı. Bu ağacı ve kesilişini çok iyi hatırlarım. Ağaç kesildi ve ön bahçe tadilat için kazıldığında altından mezarlık çıktı. Kemiklerin çıkarılışını bizzat görmüşümdür. Bu kazı esnasında söylenenler doğruysa burası eskiden kiliseydi ve burasıda kilisenin mezarlığıdır demişlerdi. Bizim oturduğumuz evde Ruhban okuluymuş. Kilise büyük bir binadır. yerine yapılan evde büyük bir ev binasına dönüştürülmüştür. Bizim evimizde kilisenin okul binasıymış el değiştirince ve Rumlar Karacasu dan gidince bizim evi ortadan ikiye bölmüşler iki ayrı ev olarak satılmış. Birisini yani iç tarafa gelen binayı Rahmetli annem ile babam almış. Allah rahmet eylesin Nur içinde yatsınlar. Diğerini de yani Yol kenarında olan kısmını da Karcılar almış. Bizim evimizin Bezciler tarafına bakan pencereler üstü kemerli pencereler idi. Ön taraf ise Dişçi Osman beyin eviyle beraber bizim evin komplesi Tekkeşinler evinin ön cephesinin birebir kopyası şeklindedir. Yazdığınız kitaptaki resmi görüce bir bütün olarak bizim evde aynısıydı. Ortadan bölününce her iki binada yapılan tadilat ve yenilikler ile değişikliğe uğramıştır. Tek bina olmasına rağmen yapılan tadilatlar sonrası iki ayrı bina gibi bir görüntüye sahip bir yapıya dönüşmüştür. Eski orjinalliğinden eser kalmamıştır. Yıkılmak üzereyken yıkımla yerine yeni bina yapılmıştır. Restarasyon ile eski haline getirmeyi de düşündük. Takdir edersiniz ki çok büyük bir bütçe gerektiğinden buna gücümüz yetmedi. ayrıca yol genişletme çalışması ile evin ilk halinden yaklaşık 100 metrekaresi yola terk edilmiştir. Yani her halükarda yıkımı zorunluluk olan bir binaymış. Her şeyin hayırlısını dileyelim. Ancak Yazılarınız ile ve kitaplarınız ile karanlıklar içinde kaybolup giden bir kültür mirasımızı gün yüzüne çıkardığınız ve yarınlara aktardığınız için size minnettarım.