“2008 yılında Mahle ile ortak olduğum yılda dünyada Mopisan markası adı altında 216 noktadan satış yapan bir organizasyona ulaşmıştık. Bu olay Anadolu’nun küçük bir kasabasından çıkan, kısıtlı imkânlarla hayatını kazanmaya çalışan bir kişi için sanırım çok sıra dışı ve önemlidir.” diyor dünün küçük Mustafa’sı bugünün önemli iş adamı Mustafa Günday Bey.
Mustafa Bey’in cümlelerini tekrarlarsak Anadolu’nun küçük bir kasabasından yani Karacasu’dan çıkan, kısıtlı imkânlarla hayatını kazanmaya çalışan pek çok akademisyenimizin ve iş adamımızın, generalimizin, şairimizin, edibimizin… yaşam öykülerini, başarılarını, bu başarıların sebeplerini onlarla konuşmak ve bunları www.uzumunkurusu.com sitesinde yayımlamak da sanırım çok sıra dışı ve önemli olacaktı. Karacasu’nun yapılarında pek kendini göstermeyen; ama insanlarına sinmiş çok zengin kültür dünyasının şairler, iş adamları, şeyhülislamlar, akademisyenler, generaller… yetiştirmesi bazı iş adamlarının da ulusal ve evrensel bazda MARKALAR yaratabilmesi gelecek için yapacağımız toplumsal girişimlerimizin canlandırıcı gücü olacaktır. Antik kültürün en önemli sanat ve fikir merkezinin yanında olan, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi’nin maddî ve manevî izlerini taşıyan bu coğrafyanın yetiştirdiği değerli insanlarını bilmek, onları dinlemek, anlamak da bugünün Karacasu insanına bireysel bir kazanç sağlayacaktır. Başarılı olan herkesi alkışlıyoruz. Hiçbir başarının tesadüfî olduğuna inanmıyoruz. Bireysel ve toplumsal başarımızın ancak başarıya verdiğimiz değer kadar olacağına inanıyoruz. İlk röportajımızı Kunduracı Mehmet Günday ağabeyimizin oğlu Mustafa Günday Bey ile yaptık. Bu röportajı aşağıda sizlere sunuyoruz. www.uzumunkurusu.com okuyanlarına da saygılarımızla.
—Nerede, ne zaman doğdunuz? 1956 yılında Karşıyaka Büyükdağlı Mahallesi’nde doğdum. —Çocukluk günlerinizin Karacasu’yu ile ilgili neler hatırlıyorsunuz Hayatımın en güzel günleriydi diyebilirim. O dönemde, mahallemizde yaşayan yaşlı amcalarımızı ve teyzelerimizi çok net hatırlıyorum. Mahallemizde sırtına tüfeğini alıp, ava giden Topçu Mustafa dede, Sünnetçi Ali, Donduran Mustafa, Donduran Osman, Kabasakal Ahmet, Fettah İsmail, Molla Osman Hüseyin, Tavül Muhammet, Gökmıstan Osman, Eymirli Hafız, Testici Asarlı Hacı, Hasır Emir Şükür, Gaba Halil, Donbay Ahmet, Çakır Mustafa, Mıstan Halil, Kazak Salih, Kalfa İsmail, Küçükarık Camii imamı Körpe İsmail, Titiş Mustafa…bu isimler şu an aklıma gelenler… Onların komşuluk ilişkileri, samimiyetleri, güler yüzleri hâlâ hafızamda saklıdır. Mesela Küçükarık Camisi İmamı Körpe İsmail’i her gördüğümüzde, kendisinden kâğıttan kuş yapmasını isterdik. O da mahallenin çocuklarını kırmayarak, her birimize kâğıttan kuşlar yapardı. Biz o kuşlarla oynar ve çok mutlu olurduk. Yine, Küçükarık Camisi’nin bahçesinde bulunan küçük bir kulübede yatıp kalkan Kurtuluş Savaşı Gazisi Burcu Dede vardı. Kurtuluş Savaşı’nda hafızasını kaybetmiş, mahallede yaşayanların desteği ile karnını doyuran, sürekli düşünen, beyaz sakallı, elinde asası ile sanki o savaşın kederleri ile yaşayan yaşlı bir adamdı. Evimiz Hacı Arap Camii karşısında, taş duvarlardan yapılmış, klasik bir Karacasu eviydi. Dedem ve ninem ile birlikte yaşadığımız ev, yazın serin, kışın da ocakta yanan meşe odununun verdiği sıcaklıkla ısınan küçük ama sevimli bir evdi. Sabah kahvaltıları, öğle yemekleri ve akşam yemekleri ailece birlikte yer sofrasında yenirdi. Çörekler, bezmeler, pırasalı, ıspanaklı kıstırmalar, katmerler, her hafta odun ateşi üzerindeki sacda yapılır ve sıcak sıcak yenirdi. Kendimi çok şanslı hissediyorum; çünkü çocukluğumun geçtiği dönem, mahallede komşuluk kavramının henüz yitirilmediği, çok sıcak ilişkilerin olduğu bir dönemdi. —İlkokul, ortaokul öğreniminizi nerede yaptınız? Bu yıllarla ilgili ne gibi anılarınız var? Daha doğrusu si- zin dikkatinizi neler çekti? İlkokulu Karşıyaka Atatürk İlkokulunda okudum. 6 yaşında dedemle birlikte okula kayıt için Okul Müdürü Ahmet Çalışkan Bey’e gittik. Yaşımın küçük olduğunu, bir yıl daha beklemem gerektiğini söyledi, “Almazsanız ben de ortaokula kayıt yaptırırım,” dediğimi hâlâ hatırlarım. Birinci sınıfta dersimize gelen İbrahim Nazlı hocayı, Hidayet hocayı, Suzan hocayı, her yıl düzenlediğimiz müsamereleri dün gibi hatırlarım. Ortaokulu Karacasu Ortaokulunda okudum. Okul öğretmenlerimizden; matematik öğretmenimiz İsmet Derici, Halil Hoca, tarih öğretmenimiz Zeki Çığ, Türkçe öğretmenimiz Hüseyin Kuruüzüm’ü, Nurhan hocayı hâlâ sevgiyle anıyorum. Okul kıyafetimizi, giydiğimiz şapkayı, bir öğretmenle caddede karşı karşıya geldiğimizde verdiğimiz selamı, öğretmenlerimize gösterdiğimiz saygıyı unutamam. —Liseyi nerede okudunuz? Branş seçiminde kriteriniz ne oldu? Niye inşaat mühendisi olmayı istediniz? Sizi yönlendiren birisi veya bir olay var mı? Liseyi İstanbul İnşaat Teknik Lisesinde parasız yatılı olarak okudum. Branş seçimi tamamen tesadüflere bağlı gelişti. Liseyi inşaat teknik okuyunca mecburen üniversitede de inşaat mühendisliği bölümünü tercih ettim. _Üniversiteyi nerede okudunuz? Okurken maddî zorluklarınız, derslerle ilgili sıkıntılarınız…var mıydı? Konya Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi, İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdim. Karacasu’dan Konya’ya otobüslerle, 8 saat süren bir yolculukla gidip geliyordum. Tabii okurken maddî zorluklarımız çok oldu, ailem ancak kendi yaşamlarını devam ettirebilecek parayı kazanabiliyordu. Devletten burs alarak, Almanya’da çalışan amcam Mustafa Günday’dan maddî destek alarak üniversitedeki ilk yılımı geçirdim. Daha sonra ikinci sınıfta eşimle evlendik. Eşim Emlak Kredi Bankasında çalışıyordu, hem evimizin geçimini hem de öğrencilik masraflarımı eşim karşılıyordu. Derslerle ilgili genelde hiçbir sıkıntım olmadı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin hocaları, o yıllarda Ankara’dan gelerek, derslerimize girerdi. —Üniversiteyi bitirdikten sonra iş aramanız nasıl oldu? İş ararken umutsuzluğa düştüğünüz anlar oldu mu? Girdiğiniz ilk işi nasıl buldunuz? Sizi hangi koşullarla işe aldılar? Üniversiteyi bitirdikten sonra ilk işimi rahat buldum, Seydişehir Alüminyum Tesisleri’nde İnşaat Müdürlüğü’nde iki yıl çalıştım. Bu süreçte bir mühendisin aldığı ücret, bir işçinin aldığı ücretten çok düşüktü. Çok kısıtlı imkânlarla, tesisin lojmanlarında kalarak eşim, oğlum ve ben yaşamımızı sürdürdük. —İşe başladığınızda neler hayal ettiniz? Hayattan ne bekliyordunuz Üniversiteyi bitiren gençlerde olduğu gibi, çok şey bildiğimizi ve çok şeyler başaracağımızı ümit ederek iş hayatına başladım. Ancak geçen zaman aralığında gerçek hayatın aslında yeni başlamakta olduğunu anladım. Hayattan beklentim, ailem ile mutlu bir yaşam sürmek, mesleğimle ilgili kalıcı, katma değeri yüksek olan, iyi işler yapmak, ülkeme faydalı olmaktı. . -Seydişehir’de çok az maaş alarak işe başladınız. “Katma değeri yüksek işler yaparak faydalı olmak “ gibi bir amacınız vardı. Bu amacı gerçekleştirmek için Seydişehir’den ayrılmanız gerekliydi herhâlde? Önümde üç yol vardı. Ya memuriyete devam edecektim, ya kendime fırsat yaratıp ayrılacaktım ya da ailece yurtdışına Kanada’ya gidecektim. Ben kendime ikinci yolu seçtim. —Yeni çalışma koşullarınız ne oldu? Yani Konya ve yeni işiniz? İnşaat Mühendisliğinden sanayiye yedek parça üretimi yapmayı planlayan bir rektifiye atölyesinde tabiri caizse çıraklık yaparak işe başladım. Yeni çalışma koşullarım, bugünün şartlarına göre son derece kötüydü. O yıllar Konya kışın çok soğuk, yazın da sıcak geçerdi. Tabii bizler de kışın sağlıklı olmayan koşullarda çok zor şartlar altında çalışırdık. —Konya yaşamınızı ve MOPİSAN başarısını kısaca anlatır mısınız? Mopisan yolculuğuma gelince; o yıllarda, otomotiv yedek parça temininde ciddi sıkıntılar vardı. Genelde tüm parçalar yurtdışından ithal edilirdi. Kayın pederim Konya’da otomotiv sektöründe motor rektifiye işleri yapar ve sektörü iyi bilirdi. Motorlarda kullanılan piston, silindir gömleği üretimine girmek istediğini ve bu amaçla bir şirket kuracağını benim o şirkete ortak olup olamayacağımı sordu. Ben de mesleğimin farklı olduğunu bu işi yapamayacağımı belirttim. Kendisi de haklı olduğumu; ancak, benim bu işin altından kalkabilecek kapasitede olduğumu belirterek, bir şirket kurup %10 hisse vererek bu işe girmemi sağladı. Bu işe girip girmeme konusundaki karar aşamasında kaybedecek bir şeyim olmadığını, iş dünyasını tanımak açısından benim için bulunmaz bir fırsat olacağı düşüncesi ile bu işe girmeyi kabul ettim. Konya’da genelde sabah 7’de işe giderdik ve akşam 9-10 saatlerinde eve dönebilirdik. Ancak pazar günleri ailem ve çocuklarıma zaman ayırabiliyordum. Tüm zamanımızı yeni yapmakta olduğumuz iş kapsamaktaydı. Sosyal yaşantımız hemen hemen yok gibiydi. Ancak her ayın bir haftasını Ankara veya İstanbul’da pazarlama yaparak geçirmekte idim. —İzmir Serbest Bölge’ye gelişinizin, Konya’daki tesislerin bir kısmını İzmir’e taşımanızın sebebi neydi? 1988 yılında kayınpederim vefat edince, biz ailece şirketi dağıtmama ve devam kararı aldık. 1989 yılında Konya 2.Organize Sanayi Bölgesi’nde ilk fabrikamızı inşa ettik. 80’li yıllarda tamamen iç piyasaya dönük çalışmamızdan dolayı elde ettiğimiz tecrübe ve bilgi birikimi sonucu tamamen ihracata yönelme kararı aldık. Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri ile ilk ihracatımıza başladık. Zaman içerisinde 2000’li yıllara geldiğimizde üretimin %98’ini 72 ülkeye ihracat yapar hâle getirdik. Mevcut tesislerimiz ihtiyaca cevap vermemeye başladı. Ayrıca Japonya ve diğer ülkelerden de yoğun segman ithalatı yapmakta idik. İzmir veya İstanbul limanına gelen segmanlar Konya’ya gelmekte, pistonların üzerine takılarak veya münferit olarak paketlenerek tekrar yurtdışına ihraç edilmek üzere İzmir veya İstanbul limanlarına gönderilmekte idi. Bu işin ne kadar zaman kaybedilerek yapıldığını tahmin edebilirsiniz. Ayrıca ithalat ve ihracatın kolay olması sebebi ile Serbest Bölgelerde yapılanma kararı aldık ve bu karar çerçevesi içerisinde yeni yatırımlarımızı Ege Serbest Bölge, Gaziemir’de yaparak, 2005 yılında üretime başladık. Bugün İzmir’de ne gibi tesisleriniz var? Buralarda ne üretiyorsunuz? 2011 yılında İzmir’de 45.000 metrekare kapalı sahası olan 650 kişinin çalıştığı; mühendislik bölümü, kalıp üretimi, alüminyum dökümhanesi, talaşlı üretim bölümü, kaplama, ambalaj ve lojistik depolardan oluşan entegre bir tesisimiz vardı. Bu tesislerde 2100 çeşit dizel ve benzinli motorda kullanılan motor pistonları, yılda toplam 1.200.000 adet üretilmekte idi. 1 sene önce ortak olduğumuz Alman şirketine tüm hisselerimizi satarak şirketten ayrıldık. Bu konu ile ilgili 2008 yılında sektörün en büyüklerinden olan Alman firması Mahle’ye hisselerimizin %60’ını satarak ortak olduk. Geçen 3 yıllık ortaklığımız süresince uyum içerisinde çalışamayınca kalan hisselerimizi de satarak sektörden çıkmaya karar verdik. |