Sanal sözcüğünün anlamının, gerçekte olmayan zihinde yaşanan şey, olduğunu biliyoruz. Yani düşündüğümüz şey sadece zihnimizde olacak. Bir tasarıdan bir hayalden öteye geçmeyecek. Sanal sözcüğünü, eylemden önceki hâl diye tanımlamak mümkün. Sanal olan şey söz gelimi yeni bir aracın ilk düşünceleri, hayalleri ise o sanallık insana ve insanlığa yeni açılımlar getirecektir. Çamaşır makinesi üreten bir firmamızın bugünlerde bütün insanlık âlemine sunduğu yeni çamaşır makinesi modeli ilk defa sanal âlemde var olmuştu. Bir kavram olarak zihinde tasarlanmıştı. Ne kadar güzel değil mi? Sanal düşünme yani soyutun uçsuz bucaksız okyanuslarında kulaç atma ne güzel! Üretmenin, var etmenin, ilk basamağında duruyor sanallık.
Bir de her şeyi sanal âlemin havuzuna atıp eylemsizlik içine düşmek gibi bir hastalık var. Bilgisayarın önüne geçeceksiniz onun akıl almaz çeşitliliğinden, akıl almaz olanaklarından yararlanacaksınız, sanalınızdaki pek çok şeyin ilk ipuçlarını göreceksiniz önünüzde; ama hepsi o kadar! Başka bir eyleminiz olmayacak. Hayatınızı kolaylaştıracak ne yeni bir üretimin, ne de yeni bir yaşayış biçiminin başlangıcı olacak sanallık; bireyci, antisosyal, bencil bir yaşayış şekline dönecek. Ne anlamı var bu tür bir sanallığın? Okullarda çevrecilik üzerine dersler işliyor, konferanslar dinliyor, kompozisyonlar yazıyor gençlerimiz; ama bu gençlerin pek çoğu çiğdemleri caddelere, piknik sonundaki çöplerini kırlara atmakta beis görmüyor. Büyüklerin de pek çoğu onlardan geri kalmıyor hani! Misafirliklerde, kahvelerde, kurullarda sanal bir dünyada ülke sorunlarını konuşuyoruz, konuşuyoruz, konuşuyoruz. Bu kadar konuştuk da ne oldu, demiyoruz. Koşullardan fikirler üretiyoruz, fikirlerden koşullar değil! Sanalımızda olanlar sadece bir söz olup uçuşuyor ortalıkta. Sormuyoruz kendimize: bu sanallık, eyleme ne zaman ve nasıl dönüşür, diye. Sözün kısası eylemsiz, uygulamasız bireyci sanal bir dünyayı seviyoruz. Hayallerimizdekini bir alete, bir yazıya mesela bir makete…dönüştüremiyoruz. Sanal bir dünyada yaşamak; hayatın zorluklarından, ülkenin sorunlardan, vatanını sevmenin zorluklarından kaçmanın bir aracı oluyor bazen. Trafiği, toplumsal özverinin saygınlığını, çevreciliği, merhameti, sevgi ve saygıyı, bireysel ve toplumsal dengeyi ve bunun gibi onlarca güzelim kavramları hep sanal dünya için öğreniyoruz. Amma bunları sanal âlemden hayatın gerçeğine bir türlü aktaramayan bir eylemsizlik içinde oluyoruz. Hayret bir şey! Başta da dedim. Sanal yaşamayı seviyoruz biz. Hak etmeden yaşamak, hak etmeden not istemek, hak etmeden cep telefonu kullanmak, hak etmeden yazlıklar istemek, hak etmeden lüks arabalar istemek…sanal dünyamızın, sanal; amma dizginlenemez arzuları. Sanal dünyamız; üretim, buluş, farklı bir yaşam kurmak gibi olumlu unsurlardan oluşuyorsa ve bunları eyleme dökerek buluşlara, ürünlere, insanca bir yaşama dönüştürebiliyorsa o zaman bir değer ifade eder. İstesek de istemesek de hayatın ve iktisat biliminin gerçekleri bizi, sanal dünyamızdan, bizi bir gün mutlaka reel bir dünyaya uyandıracaktır. Sanal düşünmenin engin büyüsü hepimizi şaşırtmalı ve coşturmalıdır. Ancak ve ancak, sanalı eyleme ve olumluya dönüştürebilmek koşuluyla.
|
Hüseyin KURUÜZÜM |