SINIRLI SORUMLU KARACASU DOKUMACILAR KÜÇÜK SANAT KOOPERETİFİ
1941-1990
Kısaca Dokumacılar Kooperatifi olarak bilinen Karacasu’daki dokumacılar kooperatifinin Karacasu sosyal ve ekonomik yaşayışında 1941’den başlayarak 1965’lere kadar vazgeçilmez bir yeri vardı.
1941’de kurulan bu kooperatif, zaman içinde hızla gelişerek, 2570 kayıtlı üyeye ulaşmıştı. Karacasu merkezindeki dokumacılarla birlikte; Dikmen, Yeniköy, Palamutçuk, Seki, Geyre ve Eymir’de tezgâhları olan hemşerilerimiz de Karacasu’daki bu kooperatifin üyeleriydi. Yani kooperatif, kasaba nüfusunun büyük bir kısmının günlük yaşamının içinde ve ekonomik kazançlarının başındaydı.
Karacasu, Osmanlı Dönemi’nden beri dokumacılıkla uğraşıyordu ve dokumacılık Karacasu’nun kazanç kapılarından birisiydi. Kasaba merkezinde evlerde kurulu olan yüzlerce eski usul tezgâhlarda Karacasulular; yatak ve yorgan çarşafları, gömleklik bezler, hacı üstlükleri, havlular, mendiller, sofra bezleri, 70/120 cm eninde astarlık bez gibi ürünler dokurlardı.
Sokaklara kadar taşan tezgâh sesleri, tezgâh başlarında söylenen türküler günün her saatinde Karacasu sokaklarında duyulurdu.
Çarşıda ise iplik, gasser, masura… satan ve üreticinin ürettiklerini alan bunların ticaretini yapan esnaflar da vardı.
Sözün özü Karacasu geçmişten beri dokumacı bir kasaba idi. Bazı ürün farklılıklarını ayrı tutarsak bugünün Buldan’ı gibi bir yerdi.
Karacasu dokumacıları karşılaştıkları bazı zorlukları çözebilmek için bir araya gelerek 1930’larda Karacasu’da Mensucat-ı Dahiliye Anonim Şirketini kurdular. Kullandıkları malzemeleri kendi kurdukları şirketten daha ucuza almayı ve ürünlerini de tek merkeze satarak daha kârlı olmayı düşündüler. Ancak çarşıdaki esnafların işlerinde daralma olunca bu şirket için olumsuz dedikodular çıkarıldı. Şirketin kapatılması için bu şirketin kurulmasıyla birlikte çıkarlarında kayıplara uğrayanlar çok çalıştılar. Başardılar da…
Sonunda 1935’te Karacasu’nun bu ilk anonim şirketi kendini feshetti.
Dokumacılara meslekleriyle ilgili her türlü desteği veren bu şirket fesih esnasında hatırı sayılır bir kazanç biriktirmişti. Feshin yapıldığı genel kurulda bu birikmiş paranın nasıl değerlendirileceği konuşuldu. Üyelerin çoğunluğu kendi paylarına düşen paralarını hemen almak istediler. Üyelerden bazıları da “bu parayı almanın her üye için çok önemli olmayabileceğini, bu paranın toplu bir yatırım için kullanılmasını, böylelikle herkesin kâr etmeye devam edeceğini” belirtti. Bu öneri dikkate alınmadı. Sonunda o gün için bir anlam ifade eden bu sermaye toplu bir amaç için kullanılamadı. Yeni bir yatırıma dönüştürülemedi. Üyelere kâr payları hisseleri oranında dağıtıldı. (1)
Aradan geçen beş yılda dokumacılar esnaflardan iplik, gasser, masura aldılar ve her zamanki gibi tüccara mal satmak zorunda kaldılar. Tüccar ne derse o oluyordu ve yine onların saptadığı fiyatlarla mallarını satabiliyorlardı.
O zamanın hükümet politikaları kooperatifçiliği teşvik ediyordu. Halk ve önderleri 1941’de 6 yıl sonra tekrar örgütlendiler. Anonim şirket zamanında birleşerek, aynı çatı altında toplanmanın faydalarını fark eden Karacasu halkı 1941’de dokuma üreticisine ucuz gasser(bir çeşit beyazlatma tozu), masura, iplik… temin edebilmek ve üreticinin mallarını satın alarak tek elden satmak, kâr sağlamak ve sağlanan bu kârı üyeleriyle paylaşmak, Karacasu dokumacıları istiklallerini (bağımsızlıklarını) tam kazanmak, kazançlarından kimseye pay vermemek için tek çarenin teşkilatlanma olduğunu anladılar ve Karacasu Sınırlı Sorumlu Dokumacılar Kooperatifini kurdular. Bu kooperatif Türkiye’de kurulan benzerleri içinde ilk kooperatiflerden biri oldu. O günün idaresi kooperatifçiliği teşvik ediyordu. Bu sebeple Karacasu’da kurulan bu kooperatif, daha ucuz iplik temin edebilecekti, gerektiğinde Denizli’deki Halk Sandığı’ndan kooperatifinden ucuz kredi sağlayabilecekti.(2)
O günlerdeki kooperatif kurma çalışmalarını ayrıntılı biçimde anlatan yazılı belgeler ne yazık ki yok. Ancak birkaç kaynaktan bazı, kısa bilgiler edinebiliyoruz.
Kooperatif, bugünkü Turgay Görgülü dükkânının olduğu yerde ve Mustafa Ceyhan’a ait olan han’ın üst katında çalışmaya başladı. 1943’te Ali Vehbi Tuncer’e ait olan ve Rüşdî Türbesi karşısında bulunan ev satın alındı. Kooperatif feshedilinceye kadar bu binada faaliyetlerini sürdürdü.
Kooperatifin ilk kurucuları şu kişilerdi:
Ali Çırak
Ahmet Bezci
Halil Karaoğlan
İsmail Özçelik
Ahmet Şanlı
Kooperatif üye kayıtlarına başlamıştı. Köylerdeki(Işıklar, Eymir, Seki…) dokumacılar da kaydedildi. Mesela 2 numaralı üye Fatma Bezci idi. Son üyesi de 2570 numaralı üye olarak Zeliha Önder’di.
Kooperatif; muhasebeci, muhasebeci yardımcısı, ambar memuru, ölçümcü, fiyatlandırıcı, veznedar, kimyasal satıcı … gibi görevliler aldı. Bun görevlilerden bugün hatırlayabildiklerimiz: Ahmet İkiz, Şükrü İkiz,Hulusi Sülükçü, Mehmet Beydağ, İzzet Görgülü, Hayrullah Aşçı, Şeh Mehmet Yapan, Ahmet Kavurmacı, Niyazi İkiz, Kâmil Zümbül, Mehmet Atçalı, Şükrü Bebeci, Şalı Akhan gibi isimlerdi.
Kooperatifin bir yönetim kurulu ve bir başkanı vardı. Alirıza Fitil, Ali Onbeş, Mehmet Kazançlı, Necip Akay isimleri saptanabilen kooperatif başkanlarıdır.(3)
Kooperatif hızla büyüdü.
İmal edilen malların daha çabuk satılabilmesi ve yeni alıcılar bulunabilmesi için yurdun çeşitli şehirlerinde satış şubeleri açıldı. Karacasu’nun imal ettiği çarşaflar, sofra bezleri, mendiller, havlular, astarlar, gömleklikler… bu şubelerde satılacaktı. Nitekim öyle de oldu. Pazartesi günü akşamına kadar dokumacıdan alınan mallar ertesi günlerde balyalanıp
Tire’ye, Milas’a, İstanbul’a, İzmir’e, Ankara’ya, Samsun’a, Balıkesir ‘e gönderildi. Kooperatif kendi mallarını kendi şubelerinde sattı.
Karacasu’daki yüzlerce tezgâhın kullanacağı top top iplikler, diğer malzemeler kamyonlarla dışarıdan gelirdi. Üyeler her pazartesi günü sabahleyin bezleri, çarşafları, havluları… ile kooperatife gelirler üye defterlerine getirdikleri malların cinsi, miktarı ve değeri yazılır teslim alınırdı. Buna karşılık da üyeye hak ettiği para ödenirdi. Pazartesi akşamına kadar bütün üyelerin getirdiği, biriken mallar ertesi günü balyalar haline getirilir ve kamyonlara yüklenerek kooperatif mallarının satıldığı ve kooperatife ait şubelere; Tire’ye, Milas’a, İstanbul’a, İzmir’e, Ankara’ya, Samsun’a, Balıkesir ‘e gönderilirdi. Karacasu’nun imal ettiği çarşaflar, sofra bezleri, mendiller, havlular, astarlar, gömleklikler… bu şubelerde satılırdı.
Kooperatif kısa zamanda elde ettiği kârlarla, şimdiki Ziraat Bankasının bulunduğu arsayı Ali Vehbi Tuncer’den satın alarak bu arsa üzerinde şimdiki Ziraat Bankası binasını ve cami yönünde bu binaya yapışık olarak 4 odalı bir otel yaptırdı. Ziraat Bankası binasının olduğu bu yerde inşa edilen bina ise büyük bir kahvehane olarak kullanıldı. Bu kahvenin üzerinde şimdiki Süleyman Bakan dükkânı tarafından tahta bir merdivenle çıkılan geniş alanda yani şimdiki Ziraat Bankası binasının üstünde birkaç büro yapıldı. Bazen burası, şimdiki bankanın üstü, yazlık sinema olarak kullanıldı.
Karacasu’daki dokumacılar ya tüccarla anlaşır ondan iplik temin eder. Bu ipliği dokur ve dokuduğunu da bu tüccara satardı. Ya bir kişi ipliğini kendi alır; iplikleri yıkar, sonra gasser ile beyazlatır daha sonra sırıklara dizip kelep iplikleri kurutur, kuruttuktan sonra kelepler çıkrıklarda kalemlere sarar dokuma işini bir dokumacıya metresini 2-4 kuruş karşılığında işçilik olarak öderdi. Ya da dokumacı kendi parasıyla ipliği alır. Kendi hazırlar, kendi dokur. Çıkardığı malı
istediği yere satardı. Kooperatif kurulmadan önce Karacasulu 1000 kadar tezgâh sahibinin 2/3’ü birinci usulle imalat yapıyordu. Kooperatif kurulduktan sonra bu oran tüccarın aleyhine değişmiş ve dokumacıların büyük kısmı kooperatife üye olarak kooperatifle çalışmaya başlamışlardır. Nitekim, Dokumacılar Kooperatifi gerek kimyasalların sağlanmasında gerek iplik fiyatlarının tespitinde gerekse imal edilen malların satın alınmasında piyasa fiyatlarını düzenliyor ve imalatçıyı koruyordu. Bununla kalmıyor yıl boyunca kooperatifin elde ettiği kâr da üyelerin oluyordu.
Karacasu’da 1940’larda 600/700 kadar tezgâh vardı ve bu tezgâhlarda haftada 2000 top iplik işlenirdi. (1 top iplik – 40x40x40 cm boyutlarında iplik kümesi idi) Bir tezgâh haftada –o günün parasıyla- 4 ile 6 lira arasında bir gelir sağlardı amma bir tezgâhta iki üç kişi çalışmak mecburiyetindedirler. Biri iplik sarardı, birisi masura sarardı, birisi dokurdu. Dokumacının bir diğer adı da çölenme idi.(4)
1941’de kurulan Karacasu S.S. Dokumacılar Kooperatifi 1950’ye gelindiğinde yeni binasıyla, kahve binasıyla, oteliyle, yurt yüzeyine dağılmış şubeleriyle, onlarca çalışanıyla, iki binlere varan üyeleriyle, kendisine bez imal eden binlerce dokumacısıyla kocaman, sosyo ekonomik bir örgüt olmuştu.
KOOPERATİFİN KARACASU’YA SOSYO EKONOMİK ETKİSİ:
“Kooperatif ve ortakları en hareketli günlerini haftanın pazartesi ve Cuma günleri yaşardı. Bu günlerde köyden, kasabadan ortak olan bütün dokumacılar ürettikleri yatak, yorgan çarşaflarını 70X120 cm astarları, elbiselik, gömleklik bezleri, hacı üstlüklerini, havluları, mendilleri, sofra bezlerini… şevkle, övünçle omuzlarında veya hayvanlarla kooperatife getirirlerdi. Mallarını yatırırlar, harçlıklarını alırlar devlet fabrikalarından kooperatife tahsisen verilen(piyasaya göre daha ucuz) ipliklerini çuvallara koyup sırtlayıp giderlerdi. Ortak defterine yatırdıkları mal bedelleri, aldıkları para ve iplik tutarları işlenirdi. Devlet babanın desteği çoluk çocuk ailenin emeği, kooperatifin mallarını alışı satışı harçlıklarını verişi ne güzeldi! Karacasulular mutluydu.
…
“Karacasu sokaklarında her evden gece gündüz duyulan o tezgah sesleri, tezgâhların çıkardığı o güzelim seslere uyarak söylenen o neşeli şarkılar bazen de yanık yanık okunan türküler, ağıtlar artık duyulmaz oldu. Kadınlar, kızlar, erkekler sustular artık. Oysa her türküde, ağıtta, şarkıda tezgahların sesi bile ona göre düzenlenir, âdeta nota ile çalınan bir müzik aletine dönerdi.(5)
2.Dünya Savaşı’nın şartları içinde bez ve çeşitlerine talebin iyice arttığı ortamda Karacasu önemli bir bez üretim merkezidir. Aydın Tekstil fabrikası daha 1957’de açılacaktır. Bu sebeple dokumacılık tezgâh sayısıyla ve ürün miktarıyla Karacasu’da giderek gelişmiştir. İmal edilen malların satış problemi yoktur. Mesela 1969’da Aydın’a yatak çarşafı satmaya giden Zeki Beydağ 40 fitilli yatak çarşafını bir çırpıda manifaturacılara sattığını, Karacasu çarşaflarının kalitesiyle çok talep aldığını anlatmaktadır. 1960’da iplik desteği kesilen ve diğer sebeplerle eski canlılığını kaybeden kooperatifi üyeleri kendileri dokumaya devam etmişler, 1954’te elektriğin gelmesiyle birlikte makineli tezgâhlar da üretime katılmıştır. Amma Zeki Beydağ örneğinde olduğu gibi 1969’larda bile Karacasu’da üretilen çarşaflar… kalitesiyle alıcı bulmaktadır.
Kooperatifin kasabaya kattığı mali değer halkı çok mutlu etmiş, çalışmanın ve emeğinin karşılığını almanın huzurunu Karacasu o zamanlarda yaşamıştır.
1940 4166
1945 4642
1950 4845
1955 5353
Nüfus artışını gösteren rakamlara baktığımızda da bu gelişimin nüfus artışına sebep olduğunu açıkça görüyoruz. Demek ki üretim varsa, kazanç varsa nüfus da var oluyor.
1955’lerde Karacasu’ya gelen dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Park Kahvesi’nde toplanan Karacasululara “Aydın’da kurulacak olan tekstil fabrikasını Karacasu’ya kuralım. “ dese de o zamanın Karacasuluları, bu ekonomik güvenden ve bazı başka sebeplerden olsa gerek Başbakan’a “Bize iplik verin yeter.” demişlerdir. Mevcut statünün bozulmasını istememişlerdir.
1957’de yani Dokumacılar Kooperatifi’nin en aktif olduğu o yılda Karacasu’yu ziyaret eden ve bu ziyaretindeki gözlemlerini ve saptamalarını aynı yıl Aydın gazetesinde yazan Ed. Öğretmeni Fehmi Erdoğan da o yazısında o günler için şunları yazıyor:
“Eski durumu hemen hemen hiç bozulmamış asıl kasabaya, oldukça derin bir vadi üzerine kurulmuş bir köprüden giriliyor. Çarşısında eski derebeylik zamanlarından kalmış bir lonca dikkati çekiyor. Çarşıdaki dükkânların hemen hemen hepsi ahşap; birbiri içine girmiş binalardan, daracık sokaklardan ibaret.
…
İleride evlerden ayrı bir tarla içine yapılmış boya ve apre fabrikası evlerden tikitak diye muntazam tempo tutan sesleri ile ruhlarda ayrı bir zevk yaratan tezgâhların çıkarttığı malları işte bu fabrika düzene koyuyor, boyuyor. Her çulhanın elde ettiği mal piyasaya uygun bir düzen verdiği için (fabrikayı) kuran müteşebbisleri ne kadar tebrik etsek azdır.” (6)
1956/1957’de Karacasu’da üretilen ham bezin aprelenmesi, boyanması ve paketlenmesi için Kemal Konuklar tarafından bir boya ve apre fabrikası kuruldu. Buhar kazanı, silindirleri, kazanları olan ve vardiya düdüğü günde üç defa öten bu fabrika günde 30 000 m ham bezi apreleyip, boyayıp, paketleyebiliyordu. Karacasu içinden ve dışından temin edilen bezler bu fabrikada apreleniyordu. Bu fabrika Karacasu’nun ilk fabrikasıydı ve kurulmasına sebep olan gerçek de Karacasu dokumacılığı ve ona ivme kazandıran Dokumacılar Kooperatifiydi. (7)
O zamanlar bu fabrika Karacasu’daki dokuma sektörüne başka bir açılım sağlayarak ham maddenin işlenmesini ve yeni bir katma değer yaratılmasını amaçlamıştı. El sanatlarından sanayiye geçişin bir sembolü idi. Karacasu’nun yerelden ham madde sağlayan ilk sanayi kuruluşu idi.
Karacasu Dokumacılar Kooperatifi üyelerine sadece iplik, masura, gasser, temin etmiyor bunlarla birlikte piyasanın talep ettiği ürün çeşitleri hakkında bilgilendiriyor, imalat aşamasında üretim teknikleri hakkında yeni bilgileri yine üyelerine aktarıyordu. Böylelikle ürün çeşitlemesini geliştiriyordu.
Kooperatif’te uygulanan muhasebe gelişmiş bir muhasebeydi. Kooperatif muhasebe bürosunda çalışanlar bu muhasebe bilgilerini ve uygulamalarını birbirlerine öğretirlerdi. “Bu büro belediyeye ve resmî daireler e muhasebe bilgisi olan elemanlar yetiştiriyordu.
Kooperatif’in Karacasu dışında bulunan 7 şubesi oralarda yaşayan hemşerilerimizin Karacasu ile irtibatlarını sürdürüyor hatta o yerlerde bulunan öğrencilerimizin bazı ihtiyaçları için gerekli parayı geçici olarak veriyor, sonra ebeveynleri o şubeye Karacasu’dan mal getiren kamyonlarla şubeye gönderiyorlardı. Bu 7 şubenin bulunduğu yerler ile Karacasu arasında hemen hemen her hafta gelip giden kamyonlar sanki kargo görevi de görüyordu. Niyazi Kuruoğlu: “Balıkesir’de okurken param kalmadığında kooperatif şubesine gider oradan para alırdım, babam da Karacasu’da Kooperatif aracılığıyla borcumuzu öderdi.” diyor.
Kooperatifin halkımızın günlük yaşamındaki yerini şimdi şu üç arkadaşımızın yazdıklarından okuyalım:
Muhammet Erdoğan Küllü :
“Çocukluğum toprak damlı bir evde geçti. Evimizin bir köşesinde her Karacasu’lu gibi bir dokuma el tezgahı vardı.Annem tezgah çukuruna girer,ayak pedallarından birine basıp, tefenin yukarı çıkmasıyla yukarıda asılı ipi çeker,mekik ileri fırlar.Sonra diğer pedalı basıp tekrar eliyle ipi çekerek, mekiği diğer tarafa geçirmek suretiyle çarşaflar dokurdu.Bunu öyle uyumla yapardı ki, oturup izlemek ister insan.Yalnız bunun çok öncesi vardır.İp işlenebilir hale gelene kadar çok aşama vardır. Kooperatiften alınan ip çileleri açılır, gassere yatırılır, içten delikli, merdivenli elektrik direklerinin de yardımı ile iç içe geçirilen çileler sıkılır, sıpa denilen uzun çubuklara serilir,direzi çözülür, gülcen ve çıkrık yardımı ile masır sarılır, makaralara alınan ipten, kocaman yumak yapılır ve tezgahın üstüne işlenmek üzere asılır.
Burada iki dakikada anlattığım olay o kadar zahmetli ve yorucudur ki yapanlar bilebilir. Bizler de ailemize yardım edebilmek düşüncesi ile çıkrık başına geçer masır sarardık. Hızlı sarmaya çalışırken bazen ip iğe dolaşır, tekrar çözüp yeniden masıra sarardık. Elimi ip kesmesin diye ipi bir bez parçasıyla tutmayı yeğlerdim. Çarşaflar dokununca, önceden işaretlenmiş ek yerlerinden kesip topluca bağlayarak, Cumhuriyet’in ilk kooperatiflerinden olan 3 nolu dokumacılar kooperatifine götürüp, fiyatlandırma ofislerinden birine bırakırdık. Tassakal (taze sakal) Emin dede yumuşak mizaçlı bir insan diye mi bilmiyorum, hep onun bulunduğu inceleme ofisine götürürdük. Mercekle 1cm.karedeki ilmek sayısına bakarak fiyatlandırır, vezneden paramızı alır,bir sonraki ip çilelerinden oluşan topları da alır, evimizin yolunu tutardık. Tekrar dokuma haline getirmek için, aynı serüveni takip ederdik.”
Mahir Saraç:
Ne günlerdi…
Dokumacılar kooperatifinden iplik toplarını alır Cuma Mahallesine gelirdik.
Ertesi günü ipliklerin yıkanması ve haşıllanması, sonra gasser ile beyazlatılması daha sonra sırıklara dizilerek keleb ipliklerin kurutulması, kuruduktan sonra keleblerin çıkrıklarda kalemlere sarılması, daha sonra direzide büyük bir binine sarılması buraya kadar iyiydi ama iş bundan sora o iplikleri tektek tellerden geçirmek, hele birde arada renkli olan varsa ışte o zaman işimiz biraz daha zorlaşır, tellerden sonra tezgah üzerindeki taraktan o ipleri tek tek geçirmek o kadar zordu ki o kadar olur.
Daha sonra ayrı ipliklerden çıkrıklarda masurlara ip sarılır dokuma için kemikler içine yerleştirilir.
Ama bundan sonrası dokuma işi büyüklerimize, masur sarma işi elinden gelen bizlere düşerdi.
Her biri unutuldu gitti.Gerçekten eski dokumacılık çok zahmetli,çok eşi yerli bir işti.”
Nusret Gezgin:
“Çocukluğumun en derin, hiç aklımdan çıkmayan anılarına ait özel bellek sayfam.
Babam ile annem neredeyse hiç uyumadan 24 saat sırayla dokuma tezgahının başındaydılar ; ben de 6 yaşımda başladım masura sarmaya, küçük de olsa aile bütçesine katkıda bulunmaya. Babam ve annem üretmenin ve kazanmanın mutluluğunu yaşarlardı, yorulduk dediklerini hiç duymazdım. Yoksulluğun getirdiği sıkıntıları dokuma tezgahları ile aşmışlardı pek çok köylümüz ; ne zaman makineli tezgahlar çoğaldı işler bozulmaya başladı. Çünkü köyde elektrik olmadığından köylü elektrikli makinelere geçememişti; tekrar zor yıllar başlamıştı işte.”
Üç arkadaşımızın anıları o günleri, kooperatifi, dokumacılıktan elde edilen kazancın halkımızın yaşantısındaki vazgeçilmezliği ve dokuma işinin zorlukları başka bir söze gerek kalmadan anlatılıyor.
Arkadaşımız Nusret “yoksulluğu dokuma tezgâhlarıyla aşmıştık” diyor ve devam ediyor: “Ne zaman makineli tezgâhlar çoğaldı işler bozulmaya başladı. Köyde elektrik olmadığından makineleşememiştik; tekrar zor yıllar başlamıştı işte.”
ZOR YILLAR
1954’te Karacasu’ya elektrik geldi. Elektrikle birlikte makineli, demirden dokuma tezgâhları kurulmaya başladı. Üretim el sanatlarından makineleşmeye doğru evrilirken bir de Aydın’da, Denizli’de dokuma fabrikaları açıldı. Karacasu’daki boya ve apre fabrikası iflas etti. 1960 İhtilali’nden sonra Kooperatife iplik tahsisi durduruldu. Kooperatif uygun fiyatlarla iplik bulamaz oldu. İplik temininde çekilen zorluklar, bu zar zor temin edilen ipliklerin dağıtımında oluşan sıkıntılar, maliyetlerin artması, fabrika yönetiminin ve dokumacıların yeni düzene ayak uyduramamaları 1960 sonrası zorlanan bir kooperatifi ortaya çıkardı. 1941’den 1959’a kadar geçen altın yıllar bitiyordu. Bütün şubeler kapatıldı.
Kooperatife can suyu olsun diye şimdiki Ziraat Bankası binası ve yanındaki küçük otel 1960’ta 150.000 Tl’ye Ziraat Bankasına satıldı.
1970 ile 1990 yılları arasında Kooperatif kapalı kaldı. Kooperatif’in tarihî binası Öz Eğe Dericilik Anonim Şirketine 105.000.000 Tl’ye satıldı. Bu tarihî bina yeni sahipleri tarafından yıkıldı.
10.8.1990’da yapılan son genel kurulunda Kooperatif’in tasfiyesine karar veridi.
Bu arada şunu belirtmeden geçmeyeyim: 1957’de 2 Nolu S.S. Dokumacılar Küçük Sanat Kooperatifi İhsan ve Kemal Konuklar tarafından kurulmuştu. O kooperatif bir yıl bile yaşatılamamıştı.
Buraya kadar Karacasu’nun sosyo ekonomik yaşamında önemli bir yer eden, tezgâh sesleriyle, anılarıyla hâlâ yaşayan bir kooperatifin öyküsünü sundum. Her zamanki gibi duyduklarım, okuduklarım yazıya geçsin istedim. Araştırmacılara şunu da söyleyeyim: S.S.Karacasu Dokumacaılar Küçük Sanat Kooperatifi’nin ana sözleşmesi Nazilli Ticaret Odası Arşivi’ndedir. Çok önemli bir belge de Dr. Mesut Kavaklı’da bulunan Kooperatif üye defteridir.Bu defter 1147 nolu üye Mustafa Kavaklı’nın Karacasu Kooperatifine üyelik defteridir. Defter açıldığında üyenin bütün işlemleri tek tek görülmektedir. Kooperatiften bugüne kalanlar Ziraat Bankası binası, Ticaret Odası arşivi’ndeki belgeler ve Mustafa Kavaklı üye defteridir. Dr. Mesut Kavaklı’ya bu defteri koruduğu ve bize fotoğraf olarak gönderdiği için teşekkür ederim.
Yazılı anıları temin eden Süleyman Bezci’ye, Zeki Beydağ’a, Niyazi Kuruoğlu’na ismi geçen anı sahipleri Nusret Gezgin’e, Mahir Saraç’a, Erdoğan Küllü’ye ve o dönemi bizzat yaşayan ve Kooperatif konusunu yazan Y. Nadir ünlü’ye şükranlarımı sunarım.
Aydın, 21 Şubat 2025
H.Kuruüzüm
————————————————————————————————————————————–1- Y. Nadir Ünlü, Söz Aça Aça Karacasu, Başkar Matbaası, Aydın 2014, s.7
2- Osman Becerik, Akış Dergisi Aydın, 1940
3- Y.Nadir Ünlü, a.g.e, s.8
4- O. Becerik, a.g. yazı
5- Y.Nadir Ünlü,a.g.e. s.7
6- Fehmi Erdoğan, Aydın Halk Kütüphanesi 1957 gazete koleksiyonu
7- Hüseyin Kuruüzüm, Karacasu Diye Diye, Aydın 2014, s.28-67