Prof. Dr. Faruk Ocakoğlu, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
2023 Yılının 6 Şubat günü Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem (ilki 7.7, ikincisi 7.5 büyüklüğünde) ülke tarihinde görülmemiş bir yıkım yarattı. Bu depremler büyüklük açısından 1939 Erzincan depreminden (Mw7.8) sonra yaşadığımız en büyük depremlerdi. Deprembilimcilere göre bu iki deprem o bölgede son 1000 yılda yaşanmış en büyük depremlerdir de. Kimileri “asrın felaketi” yaftasıyla oluşan korkunç yıkımın, depremin büyüklüğünden kaynaklanan bir kader olduğunda ısrar etti. Ama konuyla ilgili neredeyse bütün uzmanlar ortaya çıkan can ve mal kayıplarının yönetsel hazırlıksızlık ve beceriksizlikten ve siyasal güç sahiplerinin rant arzularından kaynaklandığında birleştiler. Bütün Türk halkını manen sarsan bu korkunç felaketin varsa en büyük yararı deprem ve yaşadığımız binaların dayanıklılığı konularında bir farkındalık yaratması oldu. Şimdi herkes soruyor: Yaşadığım bölgede hangi büyüklükte bir deprem olabilir? Evim bu sarsıntıya dayanabilir mi?”. Bu farkındalığın saman alevi gibi geçmeyip toplumsal hafızamıza kazınması için neler yapmamız gerektiğini de şimdiden sorgulamaya başlamalıyız.
Doğup büyüdüğüm Karacasu’nun insanını uzmanlığım çerçevesinde bilgilendirmeyi öncelikli bir sorumluluk saydığımdan bu yazıyı kaleme alıyorum.
Karacasu’nun deprem durumundan önce, okuyucularıma son büyük depremler sırasında ortaya çıkan, ancak korkunç acılar arasında gözden kaçırılmış olabilecek “Deprem Çakalları”ndan söz etmek istiyorum. Çakal, doğanın doğal seçilim sürecinde geliştirdiği sonsuz çeşitlilikteki yaratıklarından biridir; güçlü çeneleri ve desenli derileriyle hoş ta gözükürler. Yine de, avlanma/beslenme biçimleri insanoğlunun adalet kavramıyla çelişir. Güçsüz avlarına gruplar halinde saldırırlar ya da leşlerle beslenirler, tıpkı akbabalar gibi. Bu yüzden çevremizdeki fırsatçı ve saldırgan insanlara “çakal” sıfatını layık görürüz. Hatta böyle aile lakapları bile bulunuyor. Deprem Çakalları ile kastettiğim yıkılmış binalardan ziynet eşyaları çalan hırsızlar değil kuşkusuz. Deprem çakalları deprem karmaşası içinde her tür kişisel ya da grup çıkarlarını artırıcı girişimlerde bulunanlara işaret ediyor. Siz değerli okuyucular, benim burada sıralayacaklarımdan daha fazlasını mutlaka bulabilirsiniz. Bana göre bu ailenin en önde gelen mensupları dinci (ama dindar değil!) tayfadır. Bunlar, şeyhlerinin üfürüğüyle depremin kaçtığını söyleyenlerdir. Bunlar, günahkarlar yüzünden depremlerin ve diğer afetlerin olduğunu yayanlardır. İkinci tür deprem çakalları hiçbir Jeoloji/Jeofizik eğitimi almadan deprem uzmanlığı taslayan, depremin yerini ve zamanını söyleyen şarlatanlardır. Bu açıdan kazıkla yeraltısuyu arayanlara benzerler. Bunlar tıpkı ilk grup gibi insanların korkularından beslenirler. Üçüncü grup çakallar bir jeoloji ya da jeofizik diplomasına sahip olan, ancak deprem konusunda bir uzmanlığı olmayan, yine de konuşan tiplerdir. Bunların yaptığı, bir pratisyen hekimin açık kalp ameliyatı yapmasına benzer. Unutulmamalıdır ki, Jeoloji ve Jeofizik çok ama çok geniş alanlara yayılır. Maden ve petrol aramadan yerin derinliklerinde olan bitenlere kadar birçok şeyle uğraşırlar. Mühendislik okulunda çoğu öğrenci depremle ilgili ya birkaç ders almıştır ya da hiç almamıştır. Bu kadarcık bir eğitim bırakınız deprem konusunda konuşmayı, ciddi bir deprem yazısını anlamaya bile imkân vermez. Bu grup çakallar, halkımızın bilgisizliği ile birlikte medyanın fırsatçılığı ve fütursuzluğundan beslenir. Yalan yanlış açıklamalarıyla halkı sürekli tedirgin ederler. Hakkında yazacağım son çakal ailesi deprem konusunda geçmişte çalışmış, bulgularını etkisiz dergilerde yayımlamış; yeni araştırmalar yapmadığı için son bilimsel gelişmelerden kopmuş, ekranlarda gözükme ihtirasıyla kıvranan tiplerdir. Bunların doçent, profesör gibi ünvanları da vardır. Bu tiplerin ekran ihtirası piyasaya paralı işler yapma ihtiyacından kaynaklanır. Sonuç; Türkiye’de iki elin parmakları kadar az deprem uzmanı bulunuyor. Bunlar çalıştıkları, keşfettikleri kadar konuşurlar. Ne zaman nerede deprem olur? türünden sorulara yeterli çalışmaları varsa ve olasılıklar üzerinden yanıt verirler. Bunların para kazanma ve şöhret olma hırsları yoktur ya da sınırlıdır.
Bu uzun peşrevden sonra artık Karacasu’nun deprem durumuna (teknik dilde depremsellik) geçebiliriz. 2005’ten itibaren eski doktora öğrencim ve Hacettepe Üniversitesi’nden iki akademisyenle birlikte Aydın ile Sarayköy arasını, Karacasu ve Bozdoğan’ı da kapsayacak şekilde inceledik. Bu çalışmanın raporunu coğrafya öğretmenleri ve başka ilgilenenler açık internet kaynaklarından erişebilirler. Bu çalışmanın amacı bu alandaki yeryüzü şekillerinin evrimini ortaya koymaktı. Bu çalışmada yoğunlaştığımız konulardan biri 1899 Menderes Vadisi depremi oldu. Zamanın gazetelerini, resmi belgelerini ve depremin yarattığı hasarı kullanarak bu depremin Aydın’ın doğusundan Sarayköy’e kadar uzanan bir kırık oluşturarak bu alanda birikmiş olan gerilimi boşalttığını ortaya çıkardık. Bu depremde zamanın gazete haberlerine göre Karacasu’daki evlerin %15’i hasar görmüş ve 79 kişi ölmüştü. Geçmişteki bu deprem, Nazilli, Kuyucak ve Buharkent hattındaki şimdiki yerleşimler için iyi bir haber. Çünkü bu, birkaç 100 yıl içinde bu alanda bir büyük deprem olmayacağı anlamına geliyor. Deprem çalışmaları yeterli olmadığı için bu alanda sonraki depremin yaklaşık ne zaman vuracağını bilmiyoruz.
Bu yazının konusu olan Karacasu’ya gelince; 10 milyon yıl kadar önce başlayan tektonik faaliyetler yüzünden bu bölgenin orta bölümü (yani Yenice’den Geyre ve Eymir’e doğru uzanan kesim) çökmüş ve doğuda Babadağ ve batıda Karıncalıdağ yüselmiştir. Bu çökme/yükselme süreci kuşkusuz o zamanki depremlerle gerçekleşmiştir. Son bir milyon yılda Aydın-Sarayköy hattında meydana gelen yapısal değişimler nedeniyle Karacasu’nun deprem etkinliği zayıflamıştır. Haritalamalarımıza göre, Karacasu çöküntüsünün batı kenarı, yani Yenice’den Alemler ve Çamarasına kadar olan kesim, Karacasu Fayı adını verdiğimiz önemli bir aktif fayla sınırlanmıştır (Şekil 1). 30 km kadar uzunluğa sahip bu fay Karacasu ve köylerini tehdit eden en önemli faydır. Bu fay üzerinde yürüttüğümüz çalışmalara karşın eski depremlerin zamanı ve büyüklüğünü belirlemek henüz mümkün olmamıştır. Dolayısıyla Karacasu Fayı’nın en son ne zaman kırıldığını bilmiyoruz. Ancak, deprem ölçüm cihazlarının (sismograf) keşfedilmesinden bu yana geçen 120 yılda bu fayın deprem üretmediğinden eminiz. İyi haber, Karacasu Fayı üzerindeki gerilim birikiminin ona dik uzanan Aydın-Sarayköy hattına göre çok daha küçük olmasıdır. Bu, Karacasu Fayı’nın oluşturacağı depremlerin tekrarlanma aralığının daha uzun (>300 yıl) olacağı anlamına gelir. Karacasu Fayı’nın tek seferde tamamen kırılması durumunda oluşacak depremin büyüklüğü Mw 6.8-7.0 kadar olacaktır. Nüfusun çoğunluğunu barındıran ilçe nüfusu faydan 1.5-2.5 km uzakta bulunduğundan ve gevşek yapılı bir zemin üzerine kurulduğundan sarsıntının ciddi hissedileceği söylenebilir (Şekil 1). Benzer durum Alemler, Yazır ve Geyre köyleri için de geçerlidir. Ancak, Karacasu ve köylerinin hiç biri üstteki 15-20 m derinlikte yeraltısuyu içermediğinden ve buradaki sedimanlar kum-silt boylu (yani ince taneli) olmadıklarından sıvılaşma riski taşımamaktadır. Yani, gelecekteki bir depremde binaların zemin içine çökmesi ya da zemin yüzünden devrilmesi söz konusu olmayacaktır. Kuşkusuz dayanıksız üst yapı elemanlarına sahip yapılar sarsıntının şiddetine bağlı olarak çökebilecektir.
Karacasu Fayı’ndan başka Karacasu ve köylerini tehdit eden faylar Aydın-Buharkent ve Savcılı-Babadağ hatlarında yer almaktadır. İlk fay hattının Mw7.0’nin üzerinde deprem üretme potansiyeli vardır. Buradaki depremler Kuyucak’a yakın köyleri şiddetle sarsacaktır. Babadağ Fayı’nda da Mw 7.0 büyüklüğünde depremler mümkündür. Bu depremlerin faya yakın Işıklar, Palamutcuk , Dikmen ve Eymir köylerini etkilemesi beklenebilir; ancak bu köyler sert olan metamorfik kayalar üzerine kurulduklarından sarsıntı sınırlı olacaktır.
Sonuç olarak, güzel ülkemizin çoğu köşesi gibi Karacasu da deprem tehlikesi altındadır. Ancak bu tehlike asla son depremlerde ortaya çıktığı kadar büyük değildir. Karacasu zemininin suya doygun olmaması ve iri taneli/çakıllı olması ciddi bir şanstır; ancak talihsizlik aktif Karacasu Fayı’na yakın olmasıdır. Şu halde, binalarımızı yeterince depreme dayanıklı yapmalıyız ve mümkünse uzmanlar Karacasu Fayı üzerinde gelişmiş önceki depremlerin zamanı konusunda daha çok çalışma yapmalıdırlar.
Kılavuzumuzun bilim ve akıl olması dileklerimle…
Şekil 1. Karacasu Grabeni (Çöküntüsü) civarındaki aktif faylar ve akarsu aşındırması.